Aşağıda söyleyeceklerimin hepsi uydurmadır. Uydurma isimler, uydurma kişiler ve uydurma olaylar, yer yer kendini abartmalar ve olmamışı olmuş gibi yapmalar, hatta hatta yaptığını unutmuş gibiler içermektedir. Zaten içermeseydi sanırım yazının başlığı böyle olmazdı. * Size İzmir’de gittiğim psikiyatr anımı anlatmıştım, anlatmadıysam da çok mühim bir mesele değil. Kadının söyledikleri çok koymuştu saatler sonra, Martinciğim, sen…
Seni aradımsa, herhâl buna ihtiyaç duydum
Fena bir mektup yazarı sayılmam. Gönül isterdi fena bir yazar sayılmam diyebilmek, ama gönül ile realite hiçbir zaman birbine uymaz dostlar. Geçenlerde buraya da yazdığım mektuplardan birinin bir kısmını koymuştum. O sırada bu kitabı okuyacağımdan haberim yoktu. Aslında mektup okumalara yaklaşık 50 küsür farklı yazarın mektuplarını okuduktan sonra (yeri gelmişken yine emeği geçen herkese, bilhassa…
Katlanılamaz – Bir Milan Kundera Anlatısı
Geceleri eskiden ne çok yazardım… Bazen düşünüyorum -bu laf da ne saçma, hep düşünüyorum ama bazen geceleri ne çok yazdığımı düşünüyorum demeli belki- nedir bu itki, nedir bizi -yine belki daha çok beni- yazıya çeken? Erotik bir roman bile olabilir bu pekâlâ, porno izlemekten daha çok tahrik eden beni. Kelimelerin bilincimde yarattığı imgelemler görüntüden hep…
Evreka
Arada uzun uzun mektuplar yazıyorum, böyle suratım beş karış mektuplar oluyor genelde, dışım gülse de içim böyle. Bu başlık da aşağıda bir bölümünü paylaşacağım mektuba verilen isim. Kendisi biraz şanslı birisi, ben ise aşağıda anlattığım gibiyim, biraz böyle, birazı da düzenlemeli paylaşım. “Öncelikle bu hafta ne oldu, bu hafta eve gittim. 1 gece 2 gün…
Mayıs Şarkıları
Mayıs ayının ötekilerden daha karizma, daha kuul bir hâli var hep. Birçok yerde sezon biter, yaz başlar, türlü buluşmalar, başlangıçlar ve sonlar bu aya denk gelir. En sevilen uzun aydır. Mayıs bitince, yazın üç aylarının göz açıp kapayıncaya dek biteceğini bilirsiniz eğer yeterince pesimist iseniz, değilseniz yaz geliyor diye sevinirsiniz, üzülmeyin canım. Mayıs denilebilir ki…
Mephisto’dan İnciler
Mefisto yahut Mephistopheles… Aslında liste epey kalabalıktı, özleri seçtim, Faust’un söylediklerini de başka zaman için not aldım. Demon’ın bazı laflarına kahkaha attım, kimilerine ise, bilir misiniz o sesi, bilememenin, hatta bilemeyecek olmanın çıkardığı o çok içten sesi… Ah be dedim, sözün özü, keşke biraz Almanca bilseydim… “Daima kötülük yapmak istediği hâlde hep iyilik yapan o…
Neden Platonik Aşka İhtiyaç Duyarız? (Hatta neden mutlaka platonik aşkımız olmalıdır?)
3 farklı yazıya başladım, sildim yırttım. Biri 11, hatta neredeyse 12 senelik blog yazarlığım süresince, en çok okuduğum yazarlara dairdi, kronolojik. Boşverdim. İngilizce yazmaya başladığımı ise sonra yazarım dedim, öteledim. (Oysa bitmişti neredeyse.) Bugünki, ü değil, konumuz neden bir platonik aşka ihtiyacımız olduğu üzeredir. Bunu açıklayabilmemiz için de evvela Platon’un neden dilimize Eflatun diye çevirildiği…
Simba: Hakuna Matata diye bir şey yoktur. Ama olabilirdi de.
Eski alışkanlıklar kolay bırakılamıyor, bir yerden içinize giriyor (ne gibi girdiklerini söyleyebilseydim büyük bir yazar olurdum zaten, giriyor işte bir şekilde) ve bir anda her şeyi unutup içine dalıyorsunuz, dalabiliyorsunuz… Örneğin ben çok iyi bir playstation oyuncusu idim. Yani çok iyi demesek de çok oynardım küçükken. Daha yeni atari almışken, o çok uzak akrabanın anlatışı…
Söyliciiz
2020’nin son günü vesilesi ile bu yıl en çok dinlediğim 5 yabancı şarkının, en sevdiğim kısımlarını yazacağım. Amma da kıytırık laf oldu. Neyse. Canım bunu yapmak istedi. 1-Morrisey – “We’ll Let You Know” Şarkıyı nerede duyduğumu çok hatırlamıyorum. (Bir ihtimal Mid90s filmi diye düşünüyorum.) Zaten zınk diye şu aşağıda yazacağım şekilde başladığı için, benim sevmeme…
Kırmızı Lahanaların
Elleri azıcık pütürlü gibi, baş parmaklarının üzerinden sanki plastik, oyuncaklı tırlar geçmiş, biraz eciş bücüş. Elleri arasına alınca ellerini, pek biçimli, pek olağan, pek sıradan. Aslında böyle şeylere pek inanmam. Rüyamda gördüm dün seni, şimdi anımsamaya çalışıyorum hâlini. Sol elin, böyle epeyce pençe gibi olan sol elin, iyice asılmış eşofmanıma, sağ baldırımın oralara, çekiştiriyor beni…