İnsanların hakkımda yorum yaparken söyledikleri şeylerden biri inanılmaz özgüvenli oluşum oluyor. Oysa ben hiç öyle düşünmüyorum. Ya da -dum. Hatta öyle ki, ben bu özgüvensizliğimle -ola ki- özgüvenli gözüküyor ve buna rağmen yaşamakta bu denli güçlük duyuyorsam, gerçekten özgüvensiz olan ve dışarıya da öyle gözüken insanlar nasıl yaşayabiliyor acaba diye düşünür hâlde buldum kendimi. Elbette ötekilere giden yolu bulabilmenin yolu kendimden geçiyordu. Acaba ben ne yapıyordum da dışarıdan çok özgüvenli gözüküyordum?
Cevabı bulmak için çok eskilere gittim. Zannediyorum benim özgüvenim, yalanı bir şekilde hayatıma enjekte etmemle başladı. (Küt küt karpuzlar, sulu sulu =P) Şu uzun postta aslında eteğimdeki taşları dökmüştüm. (Bu deyime de iyi alıştık.) Feci bir çocukluk geçirmedim ama büyük eksikliklerim vardı. Azıcık zorda kalınca ter basardı, azıcık kızılınca kıpkırmızı kesilirdim. Azıcık yalan söyleyince kulaklarım yanar, ele verirdi beni. Bütün bu hâllerimden daha küçük yaşta tiksinmeye başlamıştım. Çünkü mahallede çocuklar gözümün içine baka baka yalan söylüyordu bisikletimle bir (1) tur atacaklarını söylediklerinde, peşinden bağırttırıyorlardı beni. Bir (1) gollüğüne kaleye geçme işini abartıyor, beni yalanlarla kandırıyorlardı. Bu durumda ya Fırat gibi küsüp oynamıyorum diyecektim (çünkü daha akıllıca bir yoldu bu, bir kişi eksiksen yenilmen neredeyse kesindir) ya da bu götlerle anladıkları dilden cevap verecektim.
Canım Ececiğim (herkes de sana canın aq buster’ı) zamanında çok dalga geçse de sanırım hayatımın özetini “balls/guts” ve “gut” kelimelerinden meydana geliyor. Balls dediğimizi hepiniz biliyorsunuzdur, taşaklılık, yani bir şeylere karşı gelme gücü. Gut ise -s’siz- içgüdüselliği temsil ediyor. Yani durduk yere bir balls’luk da sergilememek lazım, geri tepebilir. Bunu ayırt edeceğiniz yerde de gut yetişiyor imdadınıza. Yani bazı şeyleri içgüdüsel yapma ya da yapmama. Çok sevdiğim I Love You, Man filminden örnek vermek gerekirse köpeğinin bokunu her zaman temizlemez bizim Syndey. Dişine göre biri bu konuda bir şey derse onu deli taklidi yaparak korkutur, naralar atar. Pistol’a da laf arasında nasihat çeker. Ama karşısındaki hayvan gibi biri oldu mu da kaçar. Yani guts’ınızı gösterirken gut’a dikkat etmeniz lazım, beyin ve kendini bilme her zaman gerekli.
Ben de Syndey gibi, hayatta karşıma çıkan bu götlere karşı çözebildiklerimi babayiğitlik taslayarak, çözemediklerimi yalana başvurarak hallettim. Mesela okulda dayak yiyor, zorbalık mı görüyordum, bir gün benden hiç beklenmedik bir şekilde ayı Ahmet’in boğazına yapıştım. Sonra iki tane tekme yedim ama bir daha bana bulaşamadı. Ya da yazdığım gibi benden kazmalar seçilirken takıma mı seçilemedim, hiçbir şey olmamış gibi ertesi gün idmandaki yerimi aldım. Seçildiğimi söyledim. Tabii ki burada bir yalan söyleyeceksek eğer, o yalanın altını doldurmaya uygun kapasitede olmamız da gerek. Guts burada lazım yani. Anlatabiliyor muyum bilmiyorum: Eğer Ahmet’e saldırıyorsan bir iki tekme yiyeceğini hesaba katmalısın, iyi değilsen o yalanı söyleyip idmana gitmemelisin. Yalan evet, ama cesaretsiz ve içi boş bir yalan değil.
Hayır hayır, eşinizi dostunuzu aldatıp yalan söyleyin ya da bundan sonra köpeğinizin bokunu temizlemeyin demiyorum. İşiniz gücünüz orospuluk. Demek istediğim, eğer x bir şey gibi görünmek istiyorsanız burada iki yol var. Hatta üç. Birincisi asla ve asla “gibi görünmeye” çalışmamak. Nasıl ki çok güzel olduğunu, çok talep gördüğünü bilen kız yine daha önceki postlarda dediğimiz gibi aslında biz erkeklere hiç güzel gelmiyorsa, çok özgüvenli olduğunu bilmek de ya da “özgüvenli gibi” davranmak da aslında özgüvensizliğin işareti olabiliyor.
İkincisi ve üçüncüsü de o, x’i, besleyecek şeyler yapmak ya da x’i çok iyi bilmek.
Peki ben niye özgüvenli görünüyorum? Gerçekten hiçbir fikrim yok. Çünkü değilim aslında. Kırılgan bir yapım var. Kötü eleştirilere karşı hep açık görüşlü olamıyorum. Belki de bu özgüven zaten abartılan sikko bir durumdur, belki bir çeşit savunma mekanizmasından başka bir şey değildir. Bu yüzden allahım hiç kendime güvenmiyorum diye sızlanmanıza gerek yok. Hem, ne var biliyor musunuz? Belki de hasta değilsinizdir, ondan özgüvensiz duruyorsunuzdur? İnanın bana dünyadaki insanların hemen hepsi hasta ve kafayı yemiş, ve bommmmmmmmmmmmmmboş içerikleri tüketiyorlar. Belki siz onlar gibi hasta olmadığınız için özgüvensiz gözüküyorsunuzdur. Biri, bir daha böyle bir yorumda bulunursa “hasta değilim de ondan herhalde” demeyi deneyin. Son derece emin bir şekilde ama. Kahretsin. Tamam var özgüven diye bir şey. Ama çok abartıldığı konusunda anlaşabiliriz.
İkincisi, işte bu “gut”tan ötürü fazla dürtüsel hareket ettiğim için özgüvenli görünüyor olabilirim. Bakmayın aslında bu da salaklığın kılıf uydurulmuş hâli. Yani kim Balat’ta, Ramazan ayında, Kürt pideciler gece son ses müzik dinliyor diye şortla mekanı basar? Tamam dese de, hayır hemen şimdi kapatacaksınız diye üste çıkar? Bunun için süzme salak olmak gerekli. Ama işte verdiği his zannediyorum özgüven gibi görülüyor.
Toparlayacak olursak, neden özgüvenli gibi gözüküyorum tam olarak bilmiyorum ve açıkçası pek umurumda da değil. Bu yazıyı da hiç tarzım olmamasına rağmen özgüvensiz insanlar için yazıyorum. Önemli olan intibanız değil, çünkü gerçekte ne hissettiğinizi bir siz biliyorsunuz. Hemen hiçbir şeye doğru dürüst ilgileri olmayan zırtapozların, kendilerine koç diyen insanların ve bu gibi insanları dinleyenlerin ne söylediklerine kulak asmayın. Çünkü intibanız değil önemli olan. Gerçekte ne hissettiğiniz.
bence doğallık en büyük özgüven, ilginç bir şekilde özgüvensiz ama doğalsan özgüvenli algılanman oldukça muhtemel…:)
Hahhaha teşekkürler, olabilir vallahi bilemedim, doğallık soslu özgüven demek benimkisi =P
Aslında “sen” derken genel seni kast etmemiştim, genel söylemiştim:))