-
Metni yüksek sesle okumak: Hulki Aktunç ve Çayır Güzeli
Bir yazı kaleme alıp, iş düzeltme faslına gelmişse ilk yapılması gereken metni yüksek sesle, dışımızdan okumaktır. İçimizden okuduğumuzda kulağımızı tırmalayan yerler dışımızdan okuduğumuzda tam da o kısmın öyle kalması gerektiğini bize bildirebilir. (Ya da -ve üzücü olarak- tam tersi de geçerlidir.) Bunun pratiğini benim ve benden önceki nesil çokça yapmıştır sınıfta. Öğretmenler yeni bir parça…
-
Kafama Göre Şarkı Çevirileri #9 (Baby, I’m in the Mood for You – Bob Dylan ya da belki de Miley Cyrus)
Bob Dylan bir derya. Kendi sesinden dinlediğinizde sizi hiçbir şekilde etkilemeyen şarkılar, cover’landığında, bilhassa Bob’un alaycı sesi yerine azıcık hüzün eklendiğinde, fevkalade etkileyici hâle gelebiliyor. Bir yorumda bahsedildiği gibi Miley Cyrus hayranı olacağımı hiç düşünmezdim ama, “You’re Gonna Make Me Lonesome When You Go”dan sonra benim yakın zamana dek denk gelmediğim “Baby, I’m in the…
-
“Madame Bovary orospu mu sence?”
Kışların biraz daha kışa benzediği o zamanlarda, elinde Flaubert’in kitabı ile girip bahçeye, tam karşıma kuruldu Bahar Ö. Kitabı göğsünde bastırarak, kocaman sarı-yeşil gözleriyle başlıkta geçen soruyu sordu bana. Her bir parmağı başka renkte olan kesik eldiveni ve kırmızıya çalan atkısını, çok nadir giydiği eteği ile tamamlamıştı. Dizlerini dizlerimde hissedebiliyordum. Ben 22 yaşında falan olmalıyım.…
-
Bilinsin: Buzzati’nin “Tatar Çölü”nde Alışmak
Uzunca bir süredir en sevdiğim basketbolcunun Isiah Thomas olduğundan şu yazımda bahsetmiştim. Belki kendisi için ayrıca özel bir yazı yazarım ama konumuz bugün o değil, kendisinin “Let it be known” (bilinsin) paylaşımları. Ben de bir yandan kırismısınızı niyaz ederken, internette bilhassa -tamamı- paylaşılmamış ya da üzerinde çok durulmamış alıntılardan “bilinsin” diye bahsedeceğim bu blogda. İlk…
-
Eski Defterler (gerçek anlamda)
Etrafı toparlarken neredeyse taşındığımdan beri ellemediğim, en eskisi 10 küsür sene önce tutulmuş defterlerime denk geldim. Bir süre sonra sürekli ve her gün yemek yapmaya alışmış birinin yazılarına dünmüş karalamalarımı okudum, oysa ilk başlarken ne de özenli yazmış, ne ilk sayfa alıntıları yapmışmışmışmışım. Bazı defterler bitmiş, bazıları yarım… İçlerinden bazıları sadece kitap ve bazıları sadece…
-
“Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey” Hakkında 4 Söylenemeyen Söz
İsmi güzel kitaplar, güzel isme sahip kitaplar, kitaplar… Bu satırları yazarken dünyanın en birleştirici unsurunu icra ediyordu okuldaki çocuklar. Bir çeşit bahar şenliği gibi bir şeydi sanırım yapılan, hep bir ağızdan şarkı söylüyorlardı. Handiyse müzik bir TikTok ya da YouTube Shorts ya da arkadaşlara gönderilen kısa bir video gibi bazen. Neden izlediğini anlayamadığın ama kendini…
-
Katlanılamaz – Bir Milan Kundera Anlatısı
Geceleri eskiden ne çok yazardım… Bazen düşünüyorum -bu laf da ne saçma, hep düşünüyorum ama bazen geceleri ne çok yazdığımı düşünüyorum demeli belki- nedir bu itki, nedir bizi -yine belki daha çok beni- yazıya çeken? Erotik bir roman bile olabilir bu pekâlâ, porno izlemekten daha çok tahrik eden beni. Kelimelerin bilincimde yarattığı imgelemler görüntüden hep…
-
Romantik Semboller (yahut geçen ay okuduğum en iyi çeviri şiirler)
Eskiden yapmayı en sevdiğim şeylerden biri de sevdiklerime şiirler okumaktı. Bunu romantik bir çaba yahut gösteriş budalalığı gibi algılamayın, sadece içimden geldiğinde yapmaya çalıştığım bir uğraş, bir çeşit iç dökme idi. Ne var ki, yine pek çok şeyde olduğu gibi farkında olmadan başkasına şiir okumanın da gülünç bir şey olduğu hususunda mutabakata vardık ve ben…
-
Bir şeyin gerçek olması için gerekenler üzerine
Say Anything…‘i yeniden izledim. Yeniden izleme konusunda geçtiğimiz on yılda çok tutucu idim. 10’lı yılların sonuna doğru adımlarını yeniden attığım yeniden seyretme işinde kendimi görmem beni çok memnun ediyor. Sözgelimi bu film. Neydi sevdiğim? Bunu bulmaya çalışmak, kendine anlam verememek ya da kendinle, o güzel bebekle zamanın içinde gurur duymak. Bütün bu duyguların karmaşası, çok…
-
Birini Tanımak Üzerine –bi’ Proust Yazgısı
Proust’u okumaya çok var. Proust’u okumaya ve onu hakkını vererek okumaya hâlâ çok var. Okuyup anladıklarını, hakkını verebildiklerini düşünenler önünde saygıyla eğilsem de kendim için çok var.Zaman var. Okuma eyleminde en mühim şey de bu zannedersem, okudukça, neyi okumanın zamanı olduğunu, neyi şu anda anlayamayacağını, neyi tekrar okumanın zamanın gelip geçtiğini kestirmek, kestirebilmek ve eleyici…