Canım sonbahar geldi, blogun tozlu sayfalarını wifi öncesi sayfalarını karıştırma vakti. Şaka maka 2010’da wifi mı vardı yoksa ADSL mi çok anımsayamıyorum. 2010’a dair hat’rımda olanlar televizyonsuz bir evde çok çok çok kitap okuduğum, ondan biraz az çalıştığım ve bolca yazdığım. Saçlarımın çok uzun oluşu, Mehmet Günsür sakallarım… Bazı bazı hâlen açık olan bloglara bakıyor,…
Category: Köşe Yazısı
Aybüke Yalçın: İyi, Kötü ve Daha Kötü
Kasım ayı birçok şey: Atatürk, öğretmenler, doğum günüm, sevdiğim bir film ve Aybüke. Aybüke benim kişisel meselemdir. (Kişisel gerekli mi emin değilim.) 2018’de kendisinden biraz biraz bahsetmiştim. Ama nasıl ki iyi öykülerin sihri bahsettiklerinden çok aslında bahsetmediklerinde ise, Aybüke de benim için öyleydi. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü anlayacağınız üzere bugün kendisinden bahsetmeye karar verdim. Aybüke’yi…
Mide fıtığı ve öksürüğün faydaları
Elbette mide fıtığı iyi bir şey değil, canım okur, hemen celallenme. Gerçi kimse ne olduğunu çok da bilmiyor. Psikolojikmiş. Miden biraz büzülüyormuş içe doğru, şöyle. Öteki insanlarda da süreç aynı şekilde mi işliyor hiç bilmiyorum. Mide fıtığı olan (ya da olduğunu bilen) kimseyle henüz rastlaşmadım. Kendi açımdan konuşmam gerekirse mide koruyucular pek işe yaramıyor. Acı…
Syndicate’taki tarihi karakterler ve haklarında biraz eğlenceli bilgiler: Dickens, Darwin ve (neredeyse) hepsi
Arkadaşlarımın zoruyla, hayli gönülsüz başladığım Doctor Who’nun henüz üçüncü bölümünde Charles Dickens’ı bir karakter olarak karşımda görünce havalara uçmuş, üç saniye içinde diziye bağlanmıştım. (2017’ye dek böyle sürdü bu.) “Geçmiş ve geleceğe gidip gelmekle kalmıyor, bir de zamanın ünlü isimleri ile mi rastlaşıyorlar, ohaaa” falan diye çıldırdığımı anımsıyorum. Dickens yalnızca benim değil, benim yüzümden arkadaşlarımın…
Ebru Acer, Aysel Önder ve Reyhan Taşdelen: “Özel” Değilsiniz Yaptıklarınız Özel
Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bunun çok sık olmadığının farkındayım. Annemden mi başlamalıyım? Belki de öyle. Annem uzunca bir süre politik doğrucu bir tavırla özel dediğimiz çocukların eğitmenliğini üstlendi. Küçüklüğüme dair en belirgin hatırladığım şeylerden biri, eğitim kurumundaki o çocukları inanılmaz kıskanmış oluşumdur. Annem onlara, arkadaşlarıma, çok, çok, çok ama çok sabırlı iken, belki de sabrını orada…
Editör Ceketim #3 – Çemberimde Gül Oya & Çağan Irmak
Bundan 4-5 ay öncesi olmalı. Müjdat Gezen’in kanalında vakit geçiriyorum. Türkan Şoray, Perran Kutman, İlber Ortaylı derken algoritma pek sevdiğimiz Çağan Irmak’ı da öneriyor bana. Bitirdiğimde, keşke arkadaş olsaydık diye geçiriyorum içimden. Bazısıyla böyle oluyor. Çoğu ile tanışmasak daha iyi diye düşünürken, kimileriyle de tatlı tatlı geçinirdik gibime geliyor. Yayından sonra, birçok insana göre Türk…
Keşke Ben Yazsaydım #3 – Frankie and Johnny (1991)
Eski işimde, şirkete yeni başlayanların cevaplaması gereken bazı sorular vardı. Bunlar, yenilerle eskilerin kaynaşmasına yardımcı olacak türden, birtakım “en” sorularıydı. En sevdiğiniz yemek, şehir hatta film nedir gibi. İçinden istediğiniz beş taneyi seçip yanıt veriyordunuz. Benim giriş tarihimden sonra bu uygulamaya geçildiğinden aynı sorular bana sorulacak olsa nasıl cevaplardım diye düşünüp dururdum hep. (Hatta belki…
Tirza, Ayfer Tunç ve Nihayet
Edebiyat çevrelerince çok sevilen, çok yüceltilen, çok değerli bulunan ama benim pek bayılmadığım bir sürü yazar var. Ayfer Tunç bunlardan biri. Ama bu pek bayılmadığım yazarların dahi edebiyat üzerine düşüncelerini çok ciddiye alıyorum. Okumak için ne tavsiye etmişler, yazma, edebiyat ve okurlar hakkında neleri kaleme almışlar hep bir merak unsuru oluşturuyor bende. Yazarların söylediklerinin, edebiyat…
Rüyalar, Korkular ve Yeniden Başlangıçlar
İnsan kendini nasıl disipline edebilir hiç bilmiyorum. Zannediyorum herkesin başka yöntemi var. Ama ben aklımda yapmam gereken bir iş varken, onu yapmadıkça adeta doğru düzgün yaşayamıyorum. Evi silip süpürmüyor, dışarı çıkmıyor, duş almıyor, yemek yapmıyor, dışarıdan bile öleyazmadığım sürece bir şeyler söylemiyorum. Koltukta oturup öylece düşünüyor, ana göreve giden diğer “yan görevleri” (başka hikâyeler dinlemek/izlemek/okumak)…
Keşke Ben Yazsaydım #2 – Sunshine Cleaning (2008)
Çok uzun senelerdir, ilkindeki kadar hoşlanmam diye ikinci kez seyretmeyi bilinçli bir şekilde ertelediğim Sunshine Cleaning‘i nihayet izleyebildim. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere anlatıya bayıldım, kıskandım, üzüldüm. Hakkında birtakım pişmanlıklarım ve anlatacaklarım mevcut. Başlayalım. * Filmi sinemada izlemediğimi anımsıyorum ancak ilk nasıl bulduğumu tam çıkaramıyorum. Hafızamı zorladığımda muğlak biçimde bir video canlanıyor gözümün önünde: Robert…