Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

13* sene sonra Ancelik’in Mim’ine cevap – Eski bir blog geleneği

don't know

Aklıma mukayyet olmaya çalışıyorum. (Ne güzel laf!) Öteki insanlar nasıl yapıyor bilmiyorum ancak bunu ben uzaklaşarak gerçekleştirebiliyorum. Uzaklaşma derken, aklınıza gelebilecek her şeyden el etek çekme. Elbette ruhuma bu da iyi gelmediği için uzun sürdüremiyorum. Aslında tam bu noktada bize yardımcı olabilecek sonuca da ulaşmış oluyoruz: Ruh ve akıl beraber yürümüyor. İkisini dengede tutabilmek de harcımız olmadığından durum kaçınganlığa sebebiyet veriyor.

Daha önce bir giride daha bahsetmiştim, şimdi hatırlamıyorum ama insanlara kendimi soruyorum. Sağ olsunlar çoğu yardımcı olmak adına hakkımdaki iyi ve kötü özellikleri sıralıyorlar. Bunların içinde dikkatimi en çok çekenlerden biri de bu kaçak-kaçıngan tavır cevabı oldu. Neydi bu, nereden vuku bulmuştu?

İoanna Kuçuradi’nin söylemine göre insan ilişkilerini becermek Mars’a gitmekten zor. Hâl böyle olunca ben de kendimi bulabilmek adına insanların hakkımda söylediği durumları düşünmeye ve bunları -eğer haklılık payı varsa- nasıl düzelteceğime dair fikirler üretmeye başladım. Kaçaklık, kaçıngan tavır da kolay oluşmuyor. İnsan önce elbette kendini, onurunu korumaya çalışıyor. Zaten hasarlı olan aklını en azından o belli hasar düzeyinde tutmaya çabalarken ruhunu, yani isteklerini bastırıyor. Ya da zaten o şeyi, artık ne ise o, istemediğine dair kendini inandırıyor.

Ben de bu kaçaklığı kendimce nasıl yenebilirim diye düşündüm ve bulduğum yol aslında benden hiç beklenmeyen ve beni tanıyanlarca da aslında bir o kadar da beklenen şeyleri gerçekleştirmede buldum. Bu yüzden pandemi ile başlayan yalnızlaşma kariyerime bir ara verip, istediğimi düşündüğüm şeyleri yapmakta karar kıldım.

Bunlar aslında çoğumuzun yaptığı ancak benim kendi özelime verdiğim değerler bütününden ötürü gerçekleştiremediğim şeyler. Belki bir gün buradan da paylaşırım, kim bilir.

*

Bu düşünceler çetrefillenirken, ve Geçmiş Zaman Olur Ki serisini devam ettirmekte herhangi bir sapma yaşamamışken anmadan asla geçemeyeceğim ve yine benim sosyal medya yaşamına dair kaçınganlığım yüzünden artık ne yapıyor ne yapmıyor hiç mi hiç bilemediğim Ancelik’ten söz edeceğim burada.

Ancelik benim ilk online arkadaşlarımdan biri. Kendisiyle uzun seneler mektup arkadaşlığı da yaptık. Gayet komik ve kafa dengi biriydi. Sonra artık benim hıyarlığımdan mı kendisinin mi bilmiyorum, iletişimimiz koptu. Yıllarca oturduğum evlerde internetsiz&akıllı telefonsuz yaşadığım için bu sürece daha çok ben sebep olmuşum gibi geliyor. Ama yine de çok emin değilim.

Kendisi zaman zaman bana blog’unda pöykürmüştür. Şöyle, şöyle ya da şöyle. (Şarkı neydi acaba, neyse =/) Beni Oscar’da ikinci de yapmış üzümlü kekim. Ve elbette dönemin popüler icadı (sahi bunu kim çıkarttı?) mim‘lerde beni etiketlemeyi ihmal etmemiş. Ben o zamanlar ya kafamda saçma sapan yarattığım algıdan ya da bu işleri salakça bulduğumdan çağrılarını cevapsız bırakmışım. ÖZÜR DİLERİM SEVGİLİ ANCELİK!!! Hıyar bir ergen çocuğu olduğum için (ki galiba hâlâ öyleyim biraz) bu mimlere katılmamış, kendi butik kitleme hitap etmeye devam etmişim. Gerçi hatırladığım kadarıyla bazılarına cevap veriyordum ama cılkı çıkmış, kim daha şekilşukul cevap verecek yarışmasına dönüşmüştü bir süre sonra hahahah.

Ben buna değil ama yorumlarda Ancelik’in “artist” olduğunu iddia ettiğim şu mimine cevap verme hakkımı 13 sene sonra kullanmak istiyorum. Ne ayıp hem, gidip kıza artist demişim ya ahhahahahaha.

Umarım bir gün okursa nereden eski defterleri açtın cins buster diye beni paylamaz, mikseriyle kovalamaz. Hem bakarsınız aldığım yeni kararlar gereği ben bunu yazdım bak diye mail bile atarım kendisine, bir sonraki yazıya dek görmezse, kim bilir =P

*

1. Hangi işleri yarım bırakırsın ya da bıraktığın neler var?

Ben işlere genelde başlamam. Hatta başlamamak için ayak direrim. İflah olmaz bir kötümserimdir çünkü yarım bırakmayı çok sevmem. Kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz-üz-ız.

Buna rağmen yarım bıraktığım şeyler de az değil elbette. Mesela akademik kariyerim, enstrüman çalma kariyerim, sinemacılık kariyerim gibi.

*Akademiyi çok fazla tanıdık, tanış olma, hoşbeşlik gerektirdiği ve bana bir şey katmadığı için bıraktım.

*Enstrümanları istediğim seviyeye getirmediğim, zaman kalmadığından getiremeyeceğim için bıraktım.

*Sinemacı hiç olamadım ama onu da benden başka çok fazla değişkene ihtiyaç duyduğu ve bir nevi sahtekârlık gibi gördüğüm için bıraktım.

(Sevmediğim filmleri ise 3x hızda izleyip bitiriyorum genelde. Yoksa onları da yarım bıraktığım bir dönem olmuştu.)

2. Yakın zamanda kaybettiğin biri var mı?

Dayımdan bahsetmiştim bu blogda. Onun kaybı ve akademiyi bırakmam hemen hemen aynı döneme denk geliyor. Hayatımın en karanlık zamanları. Belirsizlik ve boşluk. Dayım benim için “dayı” olmaktan çok bir nevi “hoca” olduğu için kendimi çok başıboş hissetmiştim o dönem ve hâlâ da hissediyorum zaman zaman. Bitmek bilmez sorularıma, meraklarıma, gıcıklıklarıma katlandığı ve bir daha böyle birisi hayatımda olmayacağı için hem çok üzülüyorum hem de çok müteşekkirim. Zannediyorum benim de olmak istediğim insan ya da olmasını istediğim ilişki formunu da şekillendirdiğinden eksikliği hiç geçmeyecek.

3. En ağır bulduğun, sana dokunan bir yemek var mı?

Vov. Aşırı ağır sorudan garip bir soruya geldik. Mide fıtığından türlü garip hastalıklara kadar sorunlu olduğum için çiğ köfte, aşırı pulbiberli kokoreç, çok fazla tüketilen çay ya da kahve öksürtüyor beni. İçki bunu yapmıyor. Zannediyorum çok mutlu olduğum için o sırada mide uyarı vermiyor. Bilmiyorum hormonlar, salgılanan bir şeylerden de olabilir bu falanfilan.

Ayrıca barbunya sevilmez mi be, püüü Ancelik hahaha. Barbunya (L) Gerçi sorunun başında ağır bulma da denmiş, kendisinden özür diliyorum. O hâlde benim cevabım bütün hamur işleri ve hemen hemen bütün tatlılar olacak. Severim de, yani yancım yoksa genelde ziyan olur.

4. Cinsellik ve aşk anlamında unutamadığın biri var mı?

Var. Bu arada bu ikisi çok farklı şeyler söyleyeyim hahahah. Romantik ceketimi giyip eklemek isterim ki, ikisi birden olursa çok başka bir şeye dönüşüyor durum. Ayrıca bu soru çok yanlış insana sorulmuş, ben zaten kimseyi kolay kolay unutmam. Bu, onlara verdiğim değerden mi, yoksa kendime/zamanıma verdiğim değerden mi bilmiyorum. Zamanımı vermişsem, kesinlikle unutmam. Gerçi soru unutamayıp, ölür gibi olduğun biri var mı diye soruyor belli ki ama öyle denmemiş, ne yapalım =P

5. Çocukken sevdiğin çizgi filmler?

Çok var, hemen hemen yayımlanan her şey. Hâlâ izliyorum bu arada. O yüzden bu soruya şöyle cevap vermek istiyorum. Sürekli geçmişe, zamanıma döndüğüm ve kendimi aradığım için küçükken sevip sonradan izleyince sevmediklerime örnek olması açısından The Mask diyebilirim. Öyle sıkıldım ki izlerken (belki sonra çok çok çok çok harika şeyler izlediğim için) filmini hâlâ sevdiğimden ve anılarıma/zamanıma/kendime saygısızlık etmek istemediğimden kapadım birkaç en iyi bölümü izledikten sonra. Komikti evet ama hiç etkileyici değildi =(

Bu arada tesadüf bu ya, bu yazıyı girmeden önce şunu izledim. Arada tıklayıp izliyorum, siz de izleyin. Ya da isterseniz abone olun ne bileyim.

6. Blogger’a ne zaman kayıt oldun? Kim vesile oldu? Nereden duydun? 

Blogger’a birisi “vesile” oldu mu bilmiyorum. Zannediyorum olmadı. Çok popülerdi o dönemler, forumlar artık tarih oluyordu, ben de küçük yaştan itibaren yazdığım ve yazmayı sevdiğim için kendime ait, her şeyi konuşabileceğim bir alanım olmasını istemiştim. Öyle açtım. Ama illa birinin adını vermek gerekirse Burak diyebilirim. Hem o dönemler kanka idik (ki hâlâ içimde hiçbir kötülük yok kendisine karşı, Atatürk’ün İnönü’ye verdiği cevap gibi bildiğin gibi, arkadaşım ve kardeşimsin) hem de benden 6-7 ay önce açmıştı blog’u, o yüzden bir esinlenmeden bahsedeceksek vesile yerine, kesinlikle Burak diyebilirim.

7. Çok paran oldu neler yaparsın?

Valla şu gün itibariyle sürekli düşündüğümden olsa gerek zannediyorum YouTube’da güzel bir program yapmaya harcardım. Normalde benle söyleşi yapmayı kabul etmeyecek insanlara hibe ederdim. Benim söyleşi için gideceğim insanlar bunu ne kadar kabul ederdi ve ne kadar izlenir de bu parayı geri kazanırdık orası ayrı muamma elbette ama zannediyorum buna harcardım pekâlâ, evet. Öteki maddi şeyleri zaten alırdım diye düşünüyorum “çok” paradan bahsediyorsak.

 

Bir mim klasiği olarak, zannediyorum insanları etiketlemem lazım ama bunu yapmayacağım. Buraya kadar okumuş ve bu sorulara cevap vermek isteyen kim varsa cevaplasın ve bana da yorumda bahsetsin.

Sevgiler.

*Aslında 24 gün daha bekleyip gerçekten tam 13 sene olması vardı ama olmadı.

, ,

7 responses to “13* sene sonra Ancelik’in Mim’ine cevap – Eski bir blog geleneği”

  1. Eren Avatar

    Zevkle okudum… Unutulmuş değerlerimizden mim:))

    1. buster Avatar

      Sen kullanmıyorsun ama olsun bre =p =)

      1. Eren Avatar

        Dikkatiniz takdire şayan:))

        1. buster Avatar

          Maşallah diyelim, tahtaya vuralım, gören gözler falan filan diyelim hahaha

          1. Eren Avatar

            Çok kötü bir espri yapabilir miyim? “Ama ve üç nokta deyince, ben sandım ki…” :))) (şapkalar kalktı ya..:)) maşallah:)

  2. buster Avatar
  3. […] neredeyse (Angelik miminde olduğu gibi birkaç gün daha beklemediğim için) tam üç sene önce buna benzer bir başlık […]

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »