Merhaba, ben Junior. Yavru bir aslanım. Evet. Siz insanlar artık gerçek adınızı filan söylemiyorsunuz kendinizi tanıtırken veya selam bile vermiyorsunuz ama ben bir hayvanım. Aklım ermez. Ben Junior. Kısaca JR. Siz insanlar belki söylemekten çekinirsiniz ve büyük ihtimal duymak istemezsiniz ama doğruca söyleyeyim: Benim iki arka ayağım da felçli. Doğumumu hatırlayamadığım için doğarken mi böyle…
Month: July 2011
Yatağın altında define bulmak: Jules Verne
Çocukken okuduğum kitapları, kütüphanede yer açmak için yatağın (baza) altına kaldırmıştık. (Yani kaldırmışız ben bakınca hatırladım hşfglöhjlfgşhfgş.) Neyse, okul yıllığını ararken bunlara denk geldim şansa. (Okul yıllığını aramak o anda aklıma neden düştü, hiç bilmiyorum veya unuttum hatırlayamıyorum.) Ve şoklar üstüne şoklar geçirdim. Hani daha önceleri bahsettiğim gibi Yeni Yüz Yıl veya özet incecik kitaplarım…
Kısa Kısa #14
*Cemil İpekçi’yi ne kadar bilirsiniz bilmem. Adını duyunca tiksinir ya da söyleyene ters ters bakar ya da kıkırdarmısınız onu da bilmem. Ama Türkiye’deki -kesinlikle- en egolarından sıyrılmış, en saçmalamadan komik, en mantıklı konuşan, en mükemmel insanlardan biri olduğu kesin. Ayrıca fazla gelişmemiş bölgelerimizde yaptıkları da çok güzel. Ayrı düşündüğümüz çokça şey olmasına rağmen arkadaşım olsun…
Sanat Nedir?
Gece (sabah) geç saatlerde yatmak üzereyken İlyas Salman’a rastladım bir programın tekrar bölümünde, diyor ki: “Kars’ta ölen bir köpeğin acısını İstanbul’da duymayan sanatçı olamaz.” ya da “Kars’ta ölen bir köpeğin acısı İstanbul’da duyulmuyorsa o ülkede sanat olmaz.” Her iki türlü de süper laf! (Uykulu olduğum için tam hatırlayamıyorum sözü.) “Mükemmel!” dedim, “İşte bu benim; ben…
Ya da kız ölmek istemiyor, korkuyordu.
İki sevgili minibüse binmişti. Şoför hava sıcak olduğundan kapı açık gidiyor; sevgililer ise oturacak yerler dolu olduğu ve hava almak istedikleri için, kapıya yakın bir yerde ayakta duruyordu. Ani fren yaptı minibüs birkaç kez yolda, çok fazla ışık ve yaya olduğundan; sevgililer düşme tehlikesi geçirdi birkaç kişiyle beraber. Bunun üzerine erkek olan kıza: “Hangimiz ölürse o…
A-na ve Pilav – 2 (Ve son)
A-na ve Pilav -1 “Hey, Ana!” dedi annesi. (“Ana mı, ne güzel bir kısaltma! Ana, Ana, Ana!”; ama ilk “A” şapkalı!) Bu çağrıyla beraber altın sarısı ince at kuyruğu, boynunu döndürdüğü tarafın tersindeki kırmızı yanağa çarptı ve Kleopatra’nın banyo yaptığı Akvaryum’u andıran gözlerini ise Dorotoye ve bana dikti. “Siz ikiniz, yüzmeyecek misiniz?” demiş annesine, o…
A-na ve Pilav
“Tanrım ne güzelsin, bir fotoğrafını çekebilir miyim?” (Yok olmaz öyle pat diye.) “Ehm, Hey sen! Evet evet, sen! Elinle gösterme kendini ve arkana da boşuna bakma başka birisi yok zaten.” -Kısa bir sessizlik ve bakışmadan sonra, “Neden bu kadar mutsuz görünüyorsun bakalım?” (O da olmaz, Amerikalı mısın ulan? Ulan mı?) “Hayatımda gördüğüm en iç gıdıklayıcı sese…
Kısa Kısa (demin saydım) #13
*Başarı veya başarısızlık, özgüven kaynaklı bir alışkanlık. *Bir şey -genelde- okunurken anlamlı gelmez. Ancak kim onu bir yere yazar, tırnak içine alır ve size sunarsa… Aa bir de bakarsınız ki size de anlamlı gelmeye başlamış. Önemli olan ondan sonra anlamlı gelmeye başlaması değil maalesef. Ve ondan sonra anlamlı gelen şeyden de pek bir hayır geleceğini…