Başlık biraz aşırma evet. Bu yazıyı yazmadan evvel internette aratınca ilk çıkandan arakladım evet. Zaten siz de biliyorsunuzdur evet. Bizimkisi de aşk sayılır evet. Eh. İnsanın kendine dönmesi, kendini bulması, kendini yeniden keşfetmesi için çok uygun bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemi kendine ayırabilenler, evden çalışanlar, ücretsiz izne ayrılmak zorunda bırakılanlar, ücretli izin ile gününü gün…
Taslaklar
Her şey bitti, bir bu eksik kaldı. Şarkıcıların “bootleg”leri olur ya, yazan insanların da karalamaları olur. Kâr etmek isteyen ve her şekilde satacak kişinin defterleri piyasaya sürülür kimi yayınevleri tarafından. İşte ben de buraya zamanında not aldığım ama ne anlatmak istediğimi yahut bana ne hatırlatması gerektiğini hatırlamadığım şeyleri koyacağım ya da hiçbir şekilde devam etmeyeceğim…
Yemek Yaparken Tutturulması Gereken Parçalar
Zannediyorum Ali Gül ile ikinci çalışmamdı. O gün de yağmur var mıydı anımsayamıyorum. Birkaç demo tam da istediği gibi gitmemişti. Olmadık yerde nefes alıyor, bilinmedik yerde duraksıyor, kavşakları duraklar hak getiriyordu. Bizden, daha doğrusu benden bıkmış olacak ki stüdyonun arkasındaki salona doğru yollandık. “Marş, marş!” Bunca yolu söylev dinlemek için mi geldim diye söylenmek üzereydim. Koltuklardan…
Sorun – Sor
Aslında fevkalade şeyler kaleme alan ancak o artık yazamadığı, hiçbir şekilde üretemediği kıt döneme girmiş; bunun üzerine de hayatındaki bazı sorunları çözmek, ama daha çok da yazabilmek adına bir psikiyatrı ziyarete gitmiş bizim yazar. Temel sorunu narsistik kişilik bozukluğu olan bu adamı tedavi etmek adına kolları sıvamış doktor, ancak bu gibi sorunları olan kişilerin tedavisi…
nekrayaS ıralnuyoK
Analiz sırasında, elbette son derece olağan biçimde babama fazlasıyla denk geldim. Babama dair hatırladığım en eski konu ise hayli garip. Black Sheep mi yoksa Lost Lamb mi olduğum hakkında bi’ yazı yazıyordum. Yani, beyaz koyunların arasındaki o kara koyun mu yoksa kayıp bir kuzu mu olduğuma dair. Yani neden her ikisinden biri olmalıyım ki evvela?…
Evler ve Dudaklar
Aramızın çok da iyi olmadığı bir dönemde, nereden estiyse, Şef soruyor: “Annenle aran nasıl?” Yeni ameliyat geçirmiş, yenmeye çalışıyor kanseri. Pek aramız yok. Niyeyse bu durumun sorumlusu olarak beni görüyor gibi düşünüyorum. Hem annem, hem Şef, hem de diğerleri. O anda dünyada her kim yaşıyorsa, annemin kanserinden ötürü beni suçlu buluyor sanki. Anneannemle konuşuyorum, senin…
Şeytanlarımdan vazgeçersem…
Babam, ilkokul anılarından birini anımsıyor, birazcık narsisizm ile. Ben kendisine yakıştığını düşünüyorum: O zamanlar selvi boylular arkalarda otururdu. Benim gözlerin görmediğinin yeni yeni farkına varmıştık. Öne geçmek istiyordum, izin vermiyorlardı. Ertesi gün kocaman gözlük camları ile okula geldiğimde, kendimi yerin dibine girmiş gibi hissettimdi. Bir süre sonra, belki de mecburen, gözlük kullanımının havalı olduğunu düşünmeye…
Kediler ve … şaka şaka bu türden başlıklar edebiyatta yeterince mevcut: Simba ve Çocukluk Travmalarım
Böyle günleri seviyorum, baba evinde derin bir sessizliğin hüküm sürdüğü, eğer beraberlerse ikisinden de erken kalktığım sabahları. Ağzım tatlansın diye buzdolabına gidip, dönemin meyvelerinden bir iki tane yediğim, düşünebildiğim zamanları. Bir iki bir şey izleyip, keyfim yerindeyse yazabildiğim anları. Kedi annemin kalkmasının çok uzun sürmediği dakikaları. Sanırım alkoliğim. Bundan size ne elbette yahut bunu nereden…
Kısa Kısa #25 yahut “Kaç Or’dan”
*Yeni alışkanlıklar edindim. Belki eskiden de böyleydi de yeni yeni farkına varıyorum. Konuşmuyorum. Gerçek hislerim hakkında yani. Şu seçilmiş, bu böyle olmuş, aslında alkol neymiş, cinsellik veya aşk… Susuyorum ve sadece dinliyorum. Düşünmesem de öyle, cümlelerini çarpıtmak yahut gerçekten böyle düşünüp düşünmediklerini anlamak için kıvrak sorular soruyorum. Soruların cevaplarına göre de değişiyor durum elbette. Durum…
Kısa Kısa – Özel Hayat Sürümü #24
* #Ben seni öyle sevdim, öyle sevdim… Ben seni öyle sevdim, böyle mi sevdim?# * Çünkü birini resmeden o anı istemeden bozar, oyuncular her zaman bilinçdışında rol yapar-izleyici bunu bilir, fotoğraf için “an” çok çabuk, geçici. Edebiyat gerçekten o anı uzatan, eğip bükebilen, tam manası ile yansıtabilen, betimleyebilen tek dal. Biraz nesnellik ve elle tutulabilirlik…