Mahzen – Bir Vazgeçiş (Çev. Mustafa Tüzel) “Ansızın duyumsadım ki varoluşum yeniden yararlı bir varoluştu.” Bu eskiden değil, tam şu zamanlarda daha çok hissettiğim bir duygu durumu. Sanki yaşamamın bir yararı yok gibi. Bakın değeri ya da öneminden bahsetmiyorum. Düpedüz kimseye yarar sağlamadığından… Hastanedeki hastabakıcıları düşünüyorum, hemşireleri, hatta o uyuz doktorları… Hepsinde, hepsi de, bu…
Category: Edebiyat
Tam ben de böyle hissediyorum #1 – Thomas Bernhard ve otobiyografik beşlemesi: Neden (Bir Değini)
İstiklal’in tam da eski İstiklal gibi olmadığı ama yazarımızın anca yetişebildiği o dönemde, polislerin etrafını sarıp sarmalamadığı bir YKY varmış. İnsanlar önce Can’a sonra buraya gider, Galatasaray ya da Çiçek Pasajı’nın önünde sevgili ya da arkadaşlarını bekler, aldıkları kitapları gösterir, hediyelerini verirlermiş. Sonra çay-kaffelerini içer, onu-bunu yer, birbirlerini önemser, -utanmıyorlarsa- gözlerinin içine bakarlarmış. Genelde renkli…
Editör Ceketim #4 – Charlie Brown Serisi & Can (Mundi) Yayınları
İngilizcelerine sahip olduğum kitapların, bir de Türkçeleştirilmiş baskılarını okumayı pek tercih etmiyorum. İstisnalar olmuyor değil tabii. Kendimce büyük bi’ Peanuts hayranı/koleksiyoneri olduğumdan, Mundi’nin yayımladığı, kapakları hapharika (yeni bir pekiştirme sıfatı) 6 kitaplık o seriyi; o renkleri, o puntoları, o büyüklüğü, o baskı kalitesini görünce paraya kıyıp, satın almıştım. Bir yerlerde, kafamın başka hiçbir şeyi almadığı…
İki Satır, İki Satırdır: Bir Edip Cansever Savunması
Denir ki şairler âşık olduğu kişiyi değil, âşık olma ediminin kendisini sever. (Nasıl kelime oyunları ama, yani biraz düşününce.) Sevdiğini yüceltir, mektuplarını kafasında yarattığı o kişiye yazar. Ahmet-Mehmet, Ayşe-Fatma, Maya-Mira, Ada-Su aslında önemsizdir. Buna çok fazla katılsam da, yaşanan hayal kırıklıklarından sonra şairin iyiden iyiye içe, içine, en derine, özüne dönmesinin, küskünleşmesinin, yalnızca ve yalnızca sanatına…
Edebiyata dair her şey üzerine: Raymond Carver
Temelde üç tane yazar için, onlara beğendirmek için kaleme alıyorum öykülerimi. Başlıkta adı geçen Raymond Carver da bunlardan biri. Ötekiler, daha önce isimlerini çoğu kez zikrettiğim gibi, Hemingway ve Tomris Uyar. Çünkü bu üçlü kurmacalarının yanı sıra kurmaca hakkında yazdıklarıyla (hatta belki de en çok bu hususta yazdıklarıyla) çokça eşlik/hocalık etmişlerdir bana. Raymond Carver’ın iki…
Tirza, Ayfer Tunç ve Nihayet
Edebiyat çevrelerince çok sevilen, çok yüceltilen, çok değerli bulunan ama benim pek bayılmadığım bir sürü yazar var. Ayfer Tunç bunlardan biri. Ama bu pek bayılmadığım yazarların dahi edebiyat üzerine düşüncelerini çok ciddiye alıyorum. Okumak için ne tavsiye etmişler, yazma, edebiyat ve okurlar hakkında neleri kaleme almışlar hep bir merak unsuru oluşturuyor bende. Yazarların söylediklerinin, edebiyat…
Kısa Kısa #30 (Deniz/Yaz Ritüelleri, Yanıyor Amca ve Edebiyat)
*Denizden çıkınca yapılan ritüellere bitiyorum: Sözgelimi çıkar çıkmaz saçları taramak. Kalpler falan fışkırıyor gözümden insanları böyle gördükçe. *Yahut denizden sonra içilen cigara çok övülür bizim cenahta. (Sigarayı bırakmış eski tiryakilerle konuşun. Muhakkak en çok denizden sonra sigara içmeyi özlediklerini söyleyeceklerdir.) Çok anlayamasam da -ve bana pek öyle gelmese de- sanki ben de seviyormuşum gibi bir…
Kısa Kısa #28
*Filmlerdeki yemek sahneleri beni çok güldürüyor. Buz gibi olmuş yemekli sahnenin bin seferde çekilmesi elbette berbat bir durum tüm set çalışanları için ama aktörlerin hiçbir zaman o yemeği ağzına atmamaları, attılarsa da yanağının bir kenarında tutmaları, tutmuyorsa da bir lokmayı bin saat çiğnemeleri ve hatta -biraz da utanmazca- sanki dişlerinin arasına kaçmış gibi ucuz numaralar…
Füruzan, Arda Sedefçigil ve Okumak
Son zamanlarda yaptığım en popüler şakam liseye gidene dek nasıl da bir fanusun içinde yetiştiğim, benden olmayanları nasıl hiç mi hiç bilemediğim ve bütün bunları öğrenince yaşadığım o hayli uzun aydınlanma süreci üzerine olan… Görece hâli vakti yerinde, İstanbullu, Atatürkçü ve Sünni iki ailenin tek torunu. Bu yüzden hayatım boyunca pek bir zorlukla karşılaşmadım desem…
Bilinsin: Buzzati’nin “Tatar Çölü”nde Alışmak
Uzunca bir süredir en sevdiğim basketbolcunun Isiah Thomas olduğundan şu yazımda bahsetmiştim. Belki kendisi için ayrıca özel bir yazı yazarım ama konumuz bugün o değil, kendisinin “Let it be known” (bilinsin) paylaşımları. Ben de bir yandan kırismısınızı niyaz ederken, internette bilhassa -tamamı- paylaşılmamış ya da üzerinde çok durulmamış alıntılardan “bilinsin” diye bahsedeceğim bu blogda. İlk…