Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Uyanış

Bu zamana dek üzüldüğüm, kırıldığım, hatta toparlayacak olursak yaşadığım olumsuz ne varsa sorumlusunun hep kendim olduğunu düşünürdüm. Bir şekilde o ortama uymayan varoluşumun, düzeni bozan düşünce akışımın, ayrıksı hayal dünyamın bütün bunlara sebebiyet verdiğini sanırdım. Hani neredeyse, sanki ne ettiyse onu bulan garip bir kırmızılık ve mavilik arasında sıkışmış kalmıştım. Sonra sorunun aslında bende değil, insan olamayan ya da tam da ve sadece “insan” olabilen bütün ötekilerde olduğunu anladım.

Hayır hayır, elbette bunları kafam cilalıyken kaleme almıyorum ya da bir ilaç etkisinde falan da değilim. Doğrusunu söylemek gerekirse psikoloğa dahi gitmedim, yıldızlardan haber de almadım, çok sevilen tariflere uyup manifestler de adamadım, dualar bile etmedim. Sadece düşündüm. Başımdan geçenlere kafa patlattım.

*

Neredeyse bir sene kadar önce kötü bir ayrılık yaşadım. Detaylarına inecek değilim. Gerçi kötü olmasının nedeni hiç beklemediğim içindi, yoksa çok da absürt bir şey yaşanmadı. İnsan olundu, hepsi bu. Issız Adam’ın malum sahnesinde Ada diyor ya Alper’e ben biliyordum zaten diye, ben bilmiyordum. Ben beklemiyordum, hikâye aslında bu kadar. Bu yazıda sıklıkla anacağımız Erich Fromm, Sahip Olmak ya da Olmak’ta şöyle sesleniyor bana:

“Bilmek, işte bu hayallerin kırılması ile, yani bir hayal kırıklığı yaşamakla başlar. Bilmek, yüzeyden köklere inmek, nedenlerini araştırmak ve gerçeği tüm çıplaklığı ile görmek demektir.”

*

Bir dönem neredeyse takıntı derecesinde her gittiğim yerde, her tanıştığım insanda kendisini tanıyan birini aradığım eski sevgilimden bir mektup aldım. Yapılmamaması lazımdı, ama zaten tam da o yüzden buluşma teklifini kabul ettim. İçimde ona dair bir şeylerin kalmasını istemiyordum, olacaksa yeni bir müz yaratmak ya da hâlihazırda bu can çekişeni öldürmek istiyordum.

“Sevgi bir soyutlamadır. Belki garip bir varlık, belki de kimsenin göremediği bir Tanrıça. Gerçekte var olan sevme eylemidir. Sevmek yaratıcı bir etkinliktir.”

*

Hayır hayır yanılıyorsunuz, çok sarhoş olup sevişmedik. Öpüşmedik bile. Sadece her şeyin neredeyse yerli yerinde durup durmadığını öğrenmek için kendisiyle buluşmayı kabul ettim. Örnek bile veremedim ama liseli ya da orta okullu buluşması ya da flörtü gibiydi bizimki. Bir yerlerde içkiler içiyor, yemekler yiyor, durmaksızın konuşuyor, bazı yerlerde minik tartışmalar yaşıyor, yazışıyor, bol bol telefonlaşıyorduk.

Aslında anlattıklarından beni özlediği için değil sadece yalnız olduğu için yazdığını anlamıştım. Ama ben de yalnızdım. Kullanılmıyordum. Ya da ortada bir kullanma hâli mevcutsa da -aslında hemen hemen her şeyde olduğu gibi- karşılıksız değildi. Sadece oluyorduk, dediğimiz gibi insan oluyorduk, çok da abartmamalı. Öyleyse:

Olmak kökenli hatırlama, bir zamanlar duyulmuş ya da görülmüş olan bir şeye yeniden canlılık kazandırılması demektir.”

*

Gel zaman git zaman bir gün bana afili cümleler ve kendi tarzıyla beni sevdiğini yazdı. Elbette inanmadım ama gururum okşanmıştı. Bilirsiniz duymak ikinci sıradadır. İlki hissetmek, sonuncusu da görmek. İnanmış gibi yaptım.

Yurtdışına gittim geldim. Bir şeyler değişti. Koştum durdum. Çocuk oldum bir zayıflık anımda, bir aşkın komasında. Sonra ailesinin yanına gitti. Bizim salaklık da burada başladı elbette.

Ben her aklı başında ve olgun insanın yapması gerektiği gibi davrandım, o an bunların farkında değildim. Kendimi suçluyordum. Sevişseydik, o gün onlarda kalsaydım, en azından öpüşseydik… Hayır, farklı olmazdı. Deli olma. Bunlarla da kendini paralama. Hatta bütün bunlar yaşandığı için devam edilseydi asıl o zaman hapı yutardın. Sen olması gerektiği gibi davrandın. Gerçek insan sendin ve hep de sensin.

*

Sonra sonra güleceği şeylere gülmemeye, beğeneceği şeyleri beğenmemeye ve meşgul olmaya başladı. Ben de üstüne gitmiyordum. Çünkü Ada’nın da dediği gibi biliyordum, bekliyordum. Hayal kırıklığı yoktu. Yine de beklemediğim beni sevdiğini söylemesiydi. O olmasaydı…

Ara ara sarhoş olmalarımda ses kayıtları atıyor, kendimce komiklikler yapıyordum. Soğuk cevaplarına bile razıydım. Bir sabah arandım. Başka biri var, bana artık yazma dendi. Emin olmak için bir daha sordum, teyit edildi ve kapandı. O günden sonra da müz devri bitti.

Olmak biçiminde davranan bir okuyucu ise bazen çok övülen bir kitabın aslında nasıl değersiz olduğunu fark etmekte gecikmeyecektir. Belki de yazdığı şeylerin çok önemli olduğunu düşünen kitabın yazarından bile daha iyi anlayacaktır onun kitabını.”

*

Beni kullanırlardı, dememişler miydi? Evet de, sanki ne ama yani. Kullansınlar, buna izin veren zaten benim. Ötekilerin anlamadığı mesele bu. Çünkü asıl izin vermezsem daha az insan olacağım. Çünkü izin vermezsem robotlaşacağım. Çünkü izin vermezsem sadece insan kalacağım. Fromm ne diyor:

“Üstün insan, gücünün artmasıyla birlikte, gerçekte zavallı ve acınacak insan hâline gelmiştir.”

Öyleyse bunu şu şekilde de yorumlamak mümkün: Birini kendiniz için üstün insan yapın, yani sevin. Sıçıp batırıyorsa gerçek kişiliğini görmüş olursunuz.

*

Ne kadar doğrudur ve gerçeği yansıtıyordur bilemem ama bana hep dokunan bir sahnesi vardır La Vie En Rose’nın. Yaşlanmış Edith’le söyleşidedir bir kadın gazeteci. Tavsiye verecek olsaydınız diye girer lafa, bir kadına, bir genç kıza ve hatta bir çocuğa…  Edith Piaf üçüne de sadece “sevmesini” tembihler. Gerçekten sevmesini. Çünkü yukarıda dediğimiz gibi sevgi soyut da olsa “olmak”a hizmet ettiği sürece somuttur da.

Fromm durur mu, hemen sıvar kolları: “Bir kişiyi gerçekten sevmek, onun kişiliğinde tüm dünyayı sevmek demektir.”

buster ise şöyle bitirir: İşte bütün bunlardan ve daha sayamadığım birçok nedenden ötürü, ben-seni-sevmiyorum.

Saniye verdik ama aslında bu şarkıdaki tüm götlükleri de yaşadık neredeyse, neyse hahahahaa.

, , , ,

6 responses to “Uyanış”

  1. Eren Avatar

    Sevilen daima bir bahanedir çünkü gönül sevmek ister, aşk sarhoşu olmak ister; sevmek, sevilmekten çok daha büyük bir ihtiyaçtır… Kalp kırılır ama sevmekten asla vazgeçmez…

    1. buster Avatar

      Kesinlikle öyle, haklısın.

      Eskiden sıkça sevmek mi istiyorsun sevilmek mi tartışmaları yaptığımız çekirdek bir ekibimiz vardı. (Düşününce ne tartışmalar yahu hahahha.)

      Bu işin dengesini kuramayacağımızdan ötürü ve illa birini seçmek gerekiyorsa ben sevmeyi seçerim demiştim. En azından kendime bağlı bir değişken. Bu mesaide işi zortlatan genelde sevdiğinin de seni seviyor gibi davranması oluyor hahaha.

  2. Ruhi Avatar

    Çekirdek ekip çok… içimizdeki çekirdek daha çok… Çekirdek çitleme daha da çok… olsun! Başka türlü olmaz! “Oldu mu şimdi?”

    1. buster Avatar

      Hahaha, oldu. Yine de ben hızlı çitleyemem ama olsun =(

  3. dreamer Avatar

    beklenmedik ayrılıklar bizi gelecekte daha da yalnız yapar, diğer insanlara da güvenimizi yıkar diye düşünürken yazını görmem iyi oldu.
    bu gibi yıkımlardan sonra ya sevgiden vazgeçme ya da çok kişiyi sevme halleri olur genelde ama sanırım en insansı olanı “sadece sevmek”.

    1. buster Avatar

      Sevindim en azından bir işe yaradığına bu yazının hehe, teşekkürler.

      Not: Elbette öyle yapar, yani bu sanırım istesek de değiştiremeyeceğimiz bir şey ama önyargılı olmamaya çalışmakta ya da insan kalmakta yarar var

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »