Eski işimde, şirkete yeni başlayanların cevaplaması gereken bazı sorular vardı. Bunlar, yenilerle eskilerin kaynaşmasına yardımcı olacak türden, birtakım “en” sorularıydı. En sevdiğiniz yemek, şehir hatta film nedir gibi. İçinden istediğiniz beş taneyi seçip yanıt veriyordunuz. Benim giriş tarihimden sonra bu uygulamaya geçildiğinden aynı sorular bana sorulacak olsa nasıl cevaplardım diye düşünüp dururdum hep. (Hatta belki…
Editör Ceketim #2 – Bahsetmem Lazım & Güliz Ayla
Yurtdışında ilk zamanlar çok da Türklerle takılmak istemezsin, ama belli bir süre yaşadıktan sonra anadilini özler ve eğer şansın yaver giderse çok iyileriyle tanışırsın. Hiçbiriyle görüşmesen de artık bahsetmen lazım gelir: Osman, İnci ve Batuhan. Sonradan gruba dahil olan bir de ben. Osman beni barlardan toplar, evin kanepesine yatırır. Ayakkabılarımı bile çıkarır, hiç gocunmaz. Beraber…
Edebiyata dair her şey üzerine: Raymond Carver
Temelde üç tane yazar için, onlara beğendirmek için kaleme alıyorum öykülerimi. Başlıkta adı geçen Raymond Carver da bunlardan biri. Ötekiler, daha önce isimlerini çoğu kez zikrettiğim gibi, Hemingway ve Tomris Uyar. Çünkü bu üçlü kurmacalarının yanı sıra kurmaca hakkında yazdıklarıyla (hatta belki de en çok bu hususta yazdıklarıyla) çokça eşlik/hocalık etmişlerdir bana. Raymond Carver’ın iki…
Tirza, Ayfer Tunç ve Nihayet
Edebiyat çevrelerince çok sevilen, çok yüceltilen, çok değerli bulunan ama benim pek bayılmadığım bir sürü yazar var. Ayfer Tunç bunlardan biri. Ama bu pek bayılmadığım yazarların dahi edebiyat üzerine düşüncelerini çok ciddiye alıyorum. Okumak için ne tavsiye etmişler, yazma, edebiyat ve okurlar hakkında neleri kaleme almışlar hep bir merak unsuru oluşturuyor bende. Yazarların söylediklerinin, edebiyat…
Kısa Kısa #30 (Deniz/Yaz Ritüelleri, Yanıyor Amca ve Edebiyat)
*Denizden çıkınca yapılan ritüellere bitiyorum: Sözgelimi çıkar çıkmaz saçları taramak. Kalpler falan fışkırıyor gözümden insanları böyle gördükçe. *Yahut denizden sonra içilen cigara çok övülür bizim cenahta. (Sigarayı bırakmış eski tiryakilerle konuşun. Muhakkak en çok denizden sonra sigara içmeyi özlediklerini söyleyeceklerdir.) Çok anlayamasam da -ve bana pek öyle gelmese de- sanki ben de seviyormuşum gibi bir…
Rüyalar, Korkular ve Yeniden Başlangıçlar
İnsan kendini nasıl disipline edebilir hiç bilmiyorum. Zannediyorum herkesin başka yöntemi var. Ama ben aklımda yapmam gereken bir iş varken, onu yapmadıkça adeta doğru düzgün yaşayamıyorum. Evi silip süpürmüyor, dışarı çıkmıyor, duş almıyor, yemek yapmıyor, dışarıdan bile öleyazmadığım sürece bir şeyler söylemiyorum. Koltukta oturup öylece düşünüyor, ana göreve giden diğer “yan görevleri” (başka hikâyeler dinlemek/izlemek/okumak)…
Dönüşüm: Okul Gezisi ve Büyümek
İnsan ilişkilerinde “kendince” bir şeyler anlatırken hissettiğim o hafifliği ve anlaşılmayı çok önemsiyorum. Geçenlerde çok sevdiğim bir arkadaşıma işlerin nasıl olup da yine sarpa sardığını (ki bu da aslında dinlemesi en zevkli konulardan biridir ya, neyse) anlatırken aldığım yanıt “Büyü artık!” oldu. Onun çok da üstüne varmadan ettiği bu laf nedense bana çok dokundu. Buna…
Keşke Ben Yazsaydım #2 – Sunshine Cleaning (2008)
Çok uzun senelerdir, ilkindeki kadar hoşlanmam diye ikinci kez seyretmeyi bilinçli bir şekilde ertelediğim Sunshine Cleaning‘i nihayet izleyebildim. Yazının başlığından da anlaşılacağı üzere anlatıya bayıldım, kıskandım, üzüldüm. Hakkında birtakım pişmanlıklarım ve anlatacaklarım mevcut. Başlayalım. * Filmi sinemada izlemediğimi anımsıyorum ancak ilk nasıl bulduğumu tam çıkaramıyorum. Hafızamı zorladığımda muğlak biçimde bir video canlanıyor gözümün önünde: Robert…
Kısa Kısa #29
*Birisiyle müzik dinleyerek ne kadar çok vakit geçiriyorsan, o kişiye tahammülünün aynı oranda azaldığının, söz konusu bireyle konuşacak pek de bir şey kalmadığının göstergesidir bu. Belki de artık sesli sesli nefes alıp verişinden usandığının, “sevişeceksek sevişelim, yoksa yapacağım daha değerli işler var”ın dışa vurumudur biraz da. Sırf bu ihtimal yüzünden şu anda dinlemeyi hiç mi…
Keşke Ben Yazsaydım: Koyu Laci Siyaha Yakın (2006)
Candan Erçetin, Sezen Aksu’nun Keskin Bıçak adlı şarkısını seslendirdikten sonra, “Valla benim öyle şarkı kıskançlığım yoktur ama” der Minik Serçe’ye dönerek, “keşke ben de söyleseydim ya da ben söyleseydim dediklerimden bu şarkı, çok içime dokunuyor.” Alıntılarla yaşadığım zamanlardan kalma bu lakırdılar, iki çok sevdiğim şarkıcı arasında gidip geldiğinden ötürü benim de çok içime işlemiş olmalı….