Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Moby Dick’te Astroloji, Before Sunset ve bir Sabahattin Eyüboğlu klasiği

İnsanların türlü türlü, kendine özgü iyileşme, daha iyi hissetme yöntemleri var. Bu durum özelinde başkalarından akıl alacağınız bir konu da yok ortada aslında. Herkese kalk bi dışarı çıkalım, yürüyüş yapalım fikri iyi gelmeyebilir. Kimisi için güzel bir temizlik yapmak olabilir bu iyi hissetme, kimine oje koklamak, kimine de spor yapmak belki. Bana, benim ruhuma ise -eğer becerebilirsem- bir romanı okuyup bitirmek iyi geliyor.

*

Before Sunset’te (Günbatımından Önce diyecektim ama “Gün Batmadan” diye çevrilmiş ve çok da güzel uymuş filme, belirtmek istedim) bir sekans vardır, içinizden hatırlayanlarınız çıkacaktır muhakkak.

Jesse’nin yeni kitabı yayımlanmış, tutmuş, beğenilmiştir. Yıllar sonra gördüğü Celine başarısına vurgu yapar. Burada yazar takımının dehasına hayran olmamak elde değildir çünkü Jesse’ye üç aşağı beş yukarı şunu dedirtir:

“Vallahi benim kitabı sevdiğini söyleyenlerin çoğu Moby Dick’i bile okumamıştır.”

Çünkü yazar için sadece birileri tarafından okunmak yetmez, bir de iyi okurlar tarafından okunması lazımdır. Mesela Moby Dick’i de okumuşlar tarafından. (Düşününce, tüketeninden bunca beklentisi olan başka bir dal var mıdır bilemiyorum.)

İşin eğlenceli kısmı ise burada başlıyor tabii. Çünkü Jesse’nin unutamadığı, gözüne girmeye çalıştığı aşkının cevabı şöyledir:

“Ben de okumadım Moby Dick’i ama senin kitabını sevdim…………….”

*

Filmi ilk ne zaman izlediğimi anımsayamıyorum. (Gerçi en son ne zaman izledim onu da hatırlamıyorum.) Ama beni Moby Dick okumaya ikna eden bu konuşma olmuştu. İyi bir yazardan önce hep iyi bir okur olduğumu düşündüğüm için filmi izlerken çok utanmıştım daha önce Moby Dick’i okumadım diye. (Niyeyse bu utanma duygusunu hep bir şekilde cebimde taşıyorum.)

Ne var ki, Moby Dick de demir leblebi, şurada dediklerimin tersine. Çok fazla anlatı var, çok fazla aslında postmodern yaşamımızdan bakıldığında gereksiz ayrıntı var ve çok ama çok fazla deniz ve bilgi var. O yüzden Moby Dick’i okurken belki de ona önce kutsal kitap gibi yaklaşmalı, arada o kısa bölümlerinden okumalı, kendinizi alıştırmalıydınız.

O zamanlar bu yaptığım bilinçli bir tercih miydi bilmiyorum ama tam da bahsettiğim gibi yaklaşmıştım romana. Sonra sonra, zaman geçtikçe, okuyup uluorta çokça gülüp, insana dair yine birçok şeyi anladığım eser oldu da diyebiliriz kurmaca kısmı için. (Zamanında Cem Yayınları büyük bir işe ya da çılgınlığa imza atarak, kitaptaki belli başlı yerleri çıkartıp, okur için Moby Dick’i daha okunur kılmıştır.) Moby Dick ise benim için, Queequeg gibi kalbimin belli bir köşesini sadece onu sevmeye ayırdığım bir karakteri içermesinden ötürü 200 yıl sonra bugün bile gerek İngilizce gerek Türkçesinden okunması elzem romanlar arasındadır.

*

İşte bu bilgiler ve gözden kaçanların ışığında, ve hatta hatta, kaderin bir oyunuymuşçasına izinliyken okuyup bitirmeyi planladığım Moby Dick’te birazdan paylaşacağım astroloji içeriğiyle karşılaşınca dumura uğradım. Daha önceki okumalarımda buna dair bir şey hatırlamıyordum. Belki o zamanlar astroloji ile vakit geçirmeyi/öldürmeyi seviyor, muhabbetinden hoşlanıyordum. (Blog orada, isterseniz arşivi karıştırın hahaha.) Zannediyorum hayatın bana oynadığı küçük oyunlardan biriydi bu da ama böylesi durumlara öfkelenmeyi çoktan bıraktığım için bu yazıyı yazabileceğimi düşündüm hemen. Bir anda rahatlamış buldum kendimi. Karşılaştırmalı edebiyat ceketimi giydim sonra. İngilizcesinde aynı bölümü bulduğumda ise keyfim bin beş yüz artmıştı.

Sabahattin Eyüboğlu (kendisinin ruhu şad olsun, yaptığı her şey için binlerce kez teşekkür ediyorum kendisine) belki sıkıldığından, belki heyecanlı bulduğundan ve belki de başka türlü Türkçeleşmesi mümkün olmadığından, İngilizcesinde Gemini the Twins, Cancer the Crab, Libra the Scales diye geçen, burçların Latince-İngilizce karşılıklarının verildiği kısmı Osmanlıca-Türkçe şeklinde çevirmiş. Çıldırdım, bayıldım, eridim. Eyüboğlu’nun doğum tarihinin doğru olduğunu ve 1908’de doğduğunu düşünürsek, o küçükken bu türden bir kullanım hâlâ mevcut muydu çok emin olamıyorum. Ama tümden Latincelerini yok saymayıp (birçok çevirmen bunu tercih edebilirdi ya da belki dipnot düşerdi), bu şekilde bi’ işe girişmiş olması hemen kalpler fışkırtmama neden oldu kendisine. Bir de bilmeyip bunu araştırmış olma fikri iyiden iyiye pek romantik geliyor bana. Lafı fazla uzatmadan sizi 200 sene öncesine götürüyor, o muhteşem çeviri ve burç konusunda size yeni ufuklar açacak (=P) bilgilerle aranızdan şimdilik ayrılıyorum:

Hamel, yani Koç Burcu; bizi peydahlayan şehvet düşkünü bir hayvandır o. Sıra Sevir, yani Boğa Burcu gelip, hemencecik tosluyor bize. Sonra Cevza, yani ikizler Burcu, iyiliği ve kötülüğü gösteriyor. Tam iyiliğe varacağımız sırada, bir de bakıyoruz. Seretan, yani Yengeç Burcu, geri çekiveriyor bizi. Sonra Esed, yani Arslan Burcu, kükreyerek yolumuzu kesiyor. Bizi şöyle bir iki kez yabansı yabansı ısırıp, asık suratıyla pençe atıyor bize. Onun elinden kurtulup, Sümbüllü, ya da Bakire Burcu’nu selâmlıyoruz. Bu bizim ilk sevdamız. Evleniyoruz; ve ömrümüz boyunca mutlu olacağız demeye kalmıyor, bir de bakıyoruz, hop! Mizan, yani Terazi Burcu çıkıveriyor karşımıza. Mutluluğumuzu ölçüp bakıyoruz ki, hafif geliyor. Tam buna üzüldüğümüz sırada… Ama Tanrım! Akrep Burcu arkamızdan sokup, korkudan havalara sıçratıyor bizi. Yaramızı saralım derken, vız vız oklar yağıyor üstümüze: Kavis, yani Yay Burcu işin alayında. Okları gövdemizden çıkarıp bir kenara çekilelim derken, bir de bakıyoruz o baş belâsı geliyor; Cedi, yani Oğlak Burcu. Vargücüyle saldırıyor bize; bir tos vurup, havalara savuruyor bizi. O sırada, Dev, yani Kova Burcu, sularını boşaltıyor üstümüze ve bizi tufanlara boğuyor. En sonunda Hut. yani Balık Burcu’yla uykulara dalıyoruz. Buyrun size gökyüzüne yazılı bir destan! Güneş, Tanrının yılı bu burçların içinden geçiyor da, gene de dipdiri, keyifli keyifli, sıyrılıp çıkıyor ortaya. Dertler ve sıkıntılar arasında, güle oynaya dönüp duruyor şu tepemizdeki güneş. Aşağıda dünyada, şen Stubb’ın yaptığı da budur. Şen olmak! İşte benim inandığım şey!

Listelist’ten Cansu Saçı da Eski Türkçede burçları şurada detaylandırmış. Bu postun fotosunu da kendisinden aşırdım, helal etsin hahaha.

 

, ,

4 responses to “Moby Dick’te Astroloji, Before Sunset ve bir Sabahattin Eyüboğlu klasiği”

  1. Eren Avatar

    Gün Batmadan’ı sevmiştim ben de:) Moby Dick hep aklımda ama cüssesi korkutuyor, astroloji altısı gerçekten etkileyici:) yazın bana şunu düşündürdü; acaba klasik romanlar arasında günümüzde yazılsaydı beğenilmeyecek olanlar olabilir miydi ? Tabii ki teknik anlamında mutlaka olurdu ama… Klasikler dokunulmaz mı? Bazı klasikler mutlaka okunmalı ama bazıları (aman kimse duymasın aramızda kalsın) o kadar okumasada olur mu? Yoksa her birinin bize kattığı bir şey mutlaka olur mu (günümüzdeki bir takım romanların aksine)? Şu yazı hoşuma gitti; https://www.panmacmillan.com/blogs/classics/what-are-classic-books#:~:text=A%20classic%20brilliantly%20articulates%20universal,it%20particularly%20significant%20or%20memorable.
    Eline sağlık, çok güzel bir yazıydı:)

    1. buster Avatar

      Üst not: Her zaman macmillan sözlük kullanmışımdır, hâlâ da öyle. Hatta akıllı telefona geçtiğimde ilk indirmek istediğim ve uygulaması -o zamanlar- olmadığı için üzüldüğüm canımdır o, web’te online sözlük olmaktan çekildikleri haberini bu yıl aldığımda kalbimi burkandır.

      Kesinlikle haklısın bu arada. Ben kötü çeviridir diye birçoğunun orijinalini (Rus ve Fransızcalar hariç elbette =(() de okudum. Örneğin Frankenstein inanılmaz kötü bir metin bana kalırsa. (Şimdilik diyeyim de, beş on sene sonra aman canım Frankenstein’ım biricik Mary’m diye başlık atarsam yüzümüz olsun.) Ama o fikir harika ve çok yeni o zaman için. Zannediyorum klasik yapan ya fikir ya da tekniği oluyor. Eh, günümüzde artık yeni bir fikre yer kalmadı. Bunu kötü olarak da demiyorum, yalnıca ben de demiyorum bu arada, artık o fikirlerin nasıl yazıldığıyla daha çok ilgileniyoruz. Ve bir de Frankenstein-vari üretilen şeyler de yine kitabın ve Mary Shelly’nin -çok sevilen tabirle- “legacy”sine katkı sağlıyor. Öyleyse iki temel şeyden söz edebiliriz klasik için: Orijinal fikir ya da mükemmel kalem + senden sonra gelenlerin sana ne kadar öykündüğü ve kullandığı.

  2. Eren Avatar

    Harika bir cevap olmuş, çok teşekkür ederim:)

    1. buster Avatar

      Aman efendim rica ederim o sizin mükemmel asistiniz =P

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »