*Bir romantik komedide mi görüldü, ilk kim çıkardı bunu hiç bilmiyorum ama 30’larında ya da -a yaklaşan hanımlardan sürekli duyduğum “hihihihih, hâlâ genç gösteriyorum, kulübe girişte kimliğimi sordular” övünmesi lütfen azalarak bitsin. Yine sorumluluğu ben üstleneyim: Kimse bu dediğinizin yaşandığına inanmıyor. Hiç de o kadar genç göstermiyorsunuz, ve dahi göstermemeniz de normal, çünkü o yaşta değilsiniz??? Ve sizi şu anda güzel yapan da zaten bu. N’olur o şekilde görünme uğruna estetikçilere yığınla para dökmeyin. Günün sonunda o işlemler sizi daha da yaşlı gösterebilir, benden söylemesi.
*Bazı insanlar benim çok çapkın olduğumu söylüyor. Aşk-meşk olaylarım da üç gün sürüyormuş. Bu blogu okumadıkları çok belli. Hadi diyelim öyle, kaç gün sürmeli ki? Biri beni sevmiyorsa, benim onu sevmeye devam etmem hangi arabesk çağdan kalma aklım almıyor. Kafamda bir Gretchen hayaleti var. Şimdilerde yazın hayatım için Yudum’u oraya ekledim. Boşta kaldıkça bunlara sığınıyorum. Ötekiler… Onlar için zaman harcamaya pek değmez, bana kattıkları pek bir şey yok.
*Bütün bunlardan bahsedenlerin aşk dışında (kendileri öyle sanıyor, benim fikrim değil) her şeyi tüketmek için yaşadıklarını belirtmekte fayda var.
*Bir arkadaşımdan şu söyleşinin geçtiği podcast linki geldi geçenlerde. Bunları kim dinliyor allaşkına diye kendi kendime düşünürken aslında kendimin de o anda (arkadaşım attığı için de olsa) bu podcast’i dinlediğimi fark edip kendi içimde bir paradoks yarattım. (Hatta şu anda reklamını da yapıyor gibiyim ya, neyse.) Mesele zaten bu hatun da değil, kitlesi vardır dinleniyor, bana ne. İnsanlar bu yani, fazla bir şey beklenmemeli. Benim söyleşide ilgimi çeken Teoman’ın “rock yıldızı olduğu için” bir sürü kadınla yattığını itiraf etmesi oldu. Bir de bunu gerine gerine söyledi. Bence bu hiç de övgüye mahzar olunacak bir konu, hatta meziyet değil. Hatta ve hatta, tersine hayli yıkık bir gösterge. Yahu demek ki sen rock yıldızı olmasan kimse ile yatamayacaksın, dahası, hiçbirinden gerekli tatmini alamadığın da aşikâr. Çünkü bir şeyi elde etmiş (aman üstüme gelmeyin duyar tayfa) de olmuyorsun bu durumda. Hayli yavan. Zannediyorum sekste gerçek tatmini çirkin ve beş parasızlar alabilir anca. Çirkinliğine ve çulsuzluğuna rağmen kendisiyle seks yapmaya birini ikna edebilmişlerdir ve bundan mütevellit hem zihinsel hem de bedensel zevki ancak onlar yaşayabilir.
*İnsanların hiç mi hiç anlamadığı sanat türlerini (genelde uzun filmler ve kitapları) şakalarına malzeme etmelerini iğrenç ve haysiyetsiz buluyor, bunlara gülenleri de -/+ şempanze olarak görüyorum.
*Eksi artı şempanze mevzusu:
*Şu iğrenç ve haysiyetsiz de tam betimleyemedi hislerimi. Ecnebiler obnoxious der buna. Biraz daha C2 seviyesi repugnant der. Tam o yani. Ne zaman benzeri bir içeriğe maruz kalsam bu cahillikten mideme kramplar giriyor, kusasım geliyor, kendimden de tiksiniyorum bir süre sonra bunlara gülenler çevremde olduğundan.
*Sosyal medya çağının yarattığı en büyük travma hiçbir konuda bilgisi olmayan insanların fikirlerini önemsememiz ve okumamız oldu. Kabaca günde iki saatini Twitter’da (X oldu güzel kardeşim, peki sahip) geçiren bir kişi bunun yerine 100 sayfalık bir kitap okuyabilir. 30 günde de bu 3000 sayfa eder. Hadi ben bizim okuma hızı+kepsler onlar bunlardan ötürü bunu 1000’e indireyim. Hadi o işler öyle olmuyor bakmadan olmaz desen 500de anlaşırız. Yani, o 500 sayfalık kitaplara laf eden aklıevveller, ayda bir adet bu kitaplardan bitirebilirler. (Ömrü boyunca birini bile bitirmiş ya da bitirebilecek midirler, çok şüpheli.)
*Kaldı ki şu hep atlanır: Uzun herhangi bir şeyi okumak, yoğun ve kısa herhangi bir şeyi okumak ya da izlemekten daha, hatta ve hatta çok çok daha kolaydır. Çünkü neredeyse yazar/yönetmen düşünme süresi bırakmaz okuyucuya. Her şeyi gösterir. Ama hiçbir fikri olmadığından ötürü bu konuya bu tiplerin, bilememelerini de olağan karşılıyorum.
*Bununla beraber MUBİ kitlesi dahil bu “platform taraftarlığı”nı benim de anlamadığımı söylemem şart. Seven seviyordur ama herhangi bir platforma dahil olan şeyler kişiyi fazlasıyla kısıtlar. Dünyanın en büyük kaynağı şu anda internet, e bu da elinin altında. Korsan morsan, kiralık miralık, bul bir yerden izle. Nedir yani? Bir filmden laf açılıyor sözgelimi, diyor ki, Netflix’te var mı? Çünkü onu bulmaya uğraşamaz (burada küfür var ama etmeyeceğim), o sürede hiç önemsemediği insanların komik olmayan şakalarını ve yarın önemsemeyeceği konu hakkındaki fikirlerini okuyacak çünkü pezemeng. Diyorum kardeşim yok, benden bir daha filmmilm, dizimizi, kitapmitap önermemi isteme. Zamanında (yuh be, 2010 imiş) şunu paylaşmıştım. Bu da değil artık. Size, düşünmeyen bilişsel varlığınıza tahammül edemiyorum, hepsi bu.
*100. yıl için marşlar yapıldı malumunuz. Bir arkadaşımla konuşuyorduk. Diyor Parla da bir seneye unutulur gider. Ya güzel kardeşim, canım, birincisi unutulsa bile bu durum marşı kötü yapmaz. İkincisi zaten tüketim toplumuna/da yapılan herhangi bir şeyin bir seneden fazla gitmesi de hayli olasılıksız. İnsanların dönüp dönüp Friends (ya da bir dönem sevdiği herhangi bir diziyi) izlemesinin bir nedeni var yahu.
*Yine de “şehit olanları deftere yazdım” gibi (neydi kelimemiz hatırlayalım) obnoxious bir cümleyi, hadi sizin de gönlünüz olsun, bugün yazılsa linçlenecek laf içeren bir marşı her ulusal günde okuyor ya da çalıyoruz. Yani marş için bi’ duygu bütünlüğü, topluca kabullenme gerekiyor. E, bu da Parla’da olduysa, bize diyecek pek bir söz kalmamış demektir.
*Yapay zekâ iyi olduğunuz her işte sizi kötüleştiriyor-muş. Ben desem inanmazsınız o yüzden tık.
1 thought on “Kısa Kısa #27”