Hayat, yaşama, direnme kelimeleri ya da “her şeye rağmen” ile başlayan cümleler benim için bazen hiçbir şey ifade etmiyor. Gerçekten. Sıfır. İşte bu hiçbir şey ifade etmeme temelde içimde bulunan müthiş şakacı ve neşeli ve coş insanla o kadar çelişiyor ki, ruh hâlimde dalgalanmalara sebebiyet veriyor. Bu yüzden bir gün müthiş iyi hissederken ertesi gün…
Category: Anılar ve Hikayeler
What Remains of Edith Finch’in hikâyesi
Küçükken odamda minik sarı bir dolabım vardı. Kapağına sakızlardan çıkan etiketleri yapıştırırdım, hatta geçici dövmelerimi bile. Annem izin vermezdi kolumu boyamama. Yazın askılarda duran kışlıkların altında oturur, oyuncaklarımla oynardım. Kapıları tam kapanmaz, tam karanlık olmazdı içerisi hiç. Öğlen, içerisi biraz da ışık alınca odama girip çıkanları gözlerdim. İçerisi bir garip kokardı. Tatları bir tuhaf, yerlerde…
Ben, hayatındaki tek gerçek şeyim
Winona Ryder sevgimden de bu blogda çokça söz ettim. Mesela şu yazıda kendisini dünyanın en güzel kahverengi gözlü insanı diye nitelemişim. Düşününce, bunu acaba sonraları kaç kişi için daha söyledim? Dönüp geriye baktığımda (başkaları sorduğunda yok-mok desem de) “celebrity crush” denen naneyi de dibine dek yaşamışım küçükken. Hepsi de birbirine benziyormuş hakikaten. Hatta geçenlerde (dört-beş…
Geçmiş Zaman Olur Ki #3 (Atilla Abi ve Ben ve Johnny Cash)
Bu yazılarda hep kendimizi afişe etmişiz he aslında. Yazıları yazarken bir yandan da revize ediyorum, ama bazılarına da kıyamıyorum çok şeker bir çocuk yazan çünki. Bugünkü konumuz şu giri. Bazı videoları artık kullanılmadığı ve bulamadığım için kaldırmak zorunda kaldım. Neyse ki Norah’nın bu cover’ı duruyor. Ben bu cover muhabbeti için de çok atıp tutmuştum zamanında. Bakalım ona…
Kendime Mektup
Sevgili kendim, Seni tanıyanların çok iyi bildiği gibi bu mektubu sırf o kendinle girdiğin aptal çelınç uğruna yazıyorsun; ama yazıyorsun ya ona bak veya -sınlar. Bu kendinle derdin, sürekli mücadelen ve hırsın ne zaman bitecek? Hemen lafa karışma ama bilmedikleri de var diye, neyini bilmeyeceklermiş, bir de kimsesizliğinden yazıyorsun işte. Yoksa bu zamana kadar verdiğin…
Ruh Çözümlemesine Giriş – I – Mitomanim yahut yalan patolojimin başlangıç noktası
Aşağıda söyleyeceklerimin hepsi uydurmadır. Uydurma isimler, uydurma kişiler ve uydurma olaylar, yer yer kendini abartmalar ve olmamışı olmuş gibi yapmalar, hatta hatta yaptığını unutmuş gibiler içermektedir. Zaten içermeseydi sanırım yazının başlığı böyle olmazdı. * Size İzmir’de gittiğim psikiyatr anımı anlatmıştım, anlatmadıysam da çok mühim bir mesele değil. Kadının söyledikleri çok koymuştu saatler sonra, Martinciğim, sen…
Katlanılamaz – Bir Milan Kundera Anlatısı
Geceleri eskiden ne çok yazardım… Bazen düşünüyorum -bu laf da ne saçma, hep düşünüyorum ama bazen geceleri ne çok yazdığımı düşünüyorum demeli belki- nedir bu itki, nedir bizi -yine belki daha çok beni- yazıya çeken? Erotik bir roman bile olabilir bu pekâlâ, porno izlemekten daha çok tahrik eden beni. Kelimelerin bilincimde yarattığı imgelemler görüntüden hep…
Neden Platonik Aşka İhtiyaç Duyarız? (Hatta neden mutlaka platonik aşkımız olmalıdır?)
3 farklı yazıya başladım, sildim yırttım. Biri 11, hatta neredeyse 12 senelik blog yazarlığım süresince, en çok okuduğum yazarlara dairdi, kronolojik. Boşverdim. İngilizce yazmaya başladığımı ise sonra yazarım dedim, öteledim. (Oysa bitmişti neredeyse.) Bugünki, ü değil, konumuz neden bir platonik aşka ihtiyacımız olduğu üzeredir. Bunu açıklayabilmemiz için de evvela Platon’un neden dilimize Eflatun diye çevirildiği…
Simba: Hakuna Matata diye bir şey yoktur. Ama olabilirdi de.
Eski alışkanlıklar kolay bırakılamıyor, bir yerden içinize giriyor (ne gibi girdiklerini söyleyebilseydim büyük bir yazar olurdum zaten, giriyor işte bir şekilde) ve bir anda her şeyi unutup içine dalıyorsunuz, dalabiliyorsunuz… Örneğin ben çok iyi bir playstation oyuncusu idim. Yani çok iyi demesek de çok oynardım küçükken. Daha yeni atari almışken, o çok uzak akrabanın anlatışı…
Kırmızı Lahanaların
Elleri azıcık pütürlü gibi, baş parmaklarının üzerinden sanki plastik, oyuncaklı tırlar geçmiş, biraz eciş bücüş. Elleri arasına alınca ellerini, pek biçimli, pek olağan, pek sıradan. Aslında böyle şeylere pek inanmam. Rüyamda gördüm dün seni, şimdi anımsamaya çalışıyorum hâlini. Sol elin, böyle epeyce pençe gibi olan sol elin, iyice asılmış eşofmanıma, sağ baldırımın oralara, çekiştiriyor beni…