Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Tesadüfler, Sırf Hırs Uğruna Başlanan Şeyler ve Seslendirmeler

Bu yazının bir TEDX konuşmasına/metnine dönmemesi için elimden geleni yapacağım ama ister istemez hayatta yaşadığımız, karşı karşıya geldiğimiz bazı olaylar yalnızca ve yalnızca tesadüf ile açıklanabiliyor. İşte buster’ın kelebek etkisi hayatı ve bugün asıl paylaşacağı şeyin hikâyesi:

Ortaokuldaki yazın hayatımdan şu giride bahsetmiştim. Yalnız, edebiyata karşı o ara şu an duyduğum gibi gönülden bir bağlılık duymuyordum. İyi arkadaşlarım, basket takımım, ev telefonundan beni arayıp arayıp utandıran bir sevgilim vardı. Kendisinin dünyanın en güzel kızı olduğunu düşünüyordum ama bizim bir alt sınıfımızda olan Sude de fena değildi hani. Hatta kimi yönden, mesela o kırmızı ağzını büzerken, göz devirirken ve daha birçok harika yönden bizimkinden katbekat iyiydi. Yine de Sude’yi belli bir süreliğine boşverebilmiştim. Ne de olsa kankam çıkmaya başlamıştı kendisiyle.

Bir de sınıfın en çalışkan kızı vardı. Tuğçe. Beni olduğum gibi görürdü. Buna çok bozulurdum ama belli etmezdim. Bir gün tam benim resmimi çiziyordu ki, pat diye arkeolog olmaya karar verdiğini söyleyiverdi. Şekerli bileziğinden bir kıt aldı. Çok para yokmuş ama Indiana Jones’tan çok etkilenmişmiş. Kıtır kıtır kıtır. Babası destekliyormuş ama annesi istememişmiş. Kıtkıt. Ya ben ne olacaktım? Anında filmi izleyip, arkeolog olmakta karar kıldım. Şekerli bilekliğim yoktu ama o Tuğçe’den çok daha iyi bir arkeolog olacağım neredeyse kesindi. Taktak.

Lisede arkeolojiden de vazgeçip antrenör olmaya karar verdim, basketbolcu olamazsam antrenör olurdum ve bu altın bileziğim olurdu. Noldu kıt-kıt Tu-çe? İşte böyle şakalar yapmayı da öğrenmiştim artık. Ve işte böyle yedek planlar da yapmak lazımdı ve ben öylesi planlar söz konusu olduğunda adeta bir uzman kesilirdim hemen. Antrenör olamazsam da gazeteci olur, spor yazıları yazardım………..

*

Kafalı bi’ tip olduğum için matematik hocası Zeki Bey beni fen bölümüne yazdırmakta diretince arkeoloji ve gazetecilikten vazgeçmek zorunda kalmıştım ya, olsun. Matematik okumakta karar kılmam üç saniyemi almıştı. Zeki Hocamı seviyordum ve onun gibi olmak zorundaydım artık. Bu benim için hayat-memat meselesiydi. Bu sefer kararımın arkasında duracak, ayran gönüllü imajımı düzeltecektim. Lafınızı balla kesiyorum buster bey, düşünsenize, orta okulda daha negatif üssü sayılarda problem yaşayan sizin gibi birine bile hemen matematikçi olma hayalleri kurdurmaya başlamıştı adam, nasıl sevilmesin? Sizinki de iş…

Lise son bittiğinde hız idmanını geçememiş, akademiye girememiştim. Etti mi sana üç hayal. Basketbola da profesyonel olarak devam edemedik, hop oldu sana dört.

Matematik olmuştu. Elbette yani. Elbette, siz de, o kadar antlar içtik… De… Sıkıcıydı. Öğretme işi çok güzeldi ama öğrettiğim şeyin kendisi pek iç açıcı gelmiyordu bana. Hemen sinemacı olmakta karar kıldım ben de, o ara iyi yönetmenlerin filmlerini izliyor olmalıyım. Sınavdı oydu buydu derken olamadım. Gazete ve iletişimle yollarımız bir şekilde yine kesişti. +1 -1. Kaderimmiş dedim, oysa yalnızca Orhan Pamuk da buralardan mezun diye seçmiştim. Hemen kaderime sarıldım, böyle düşünmek daha çok hoşuma gidiyordu.

Sinema dedim benden çok fazla uğraşa gebe, başka bir iş yapmalı, mesela yazmalı, hem okulun sayfasına yazmıyor muydum, Çiğdem Hoca bendeki cevheri keşfetmemiş miydi, Faruk’un kompozisyon dersinden en yüksek notu lisede ben almamış mıydım? O çiğ korku öykülerine rağmen Nesrin… Gerçi öykü yazmaya da ondan daha iyi yazmak için başlamıştım. Korkunç sıkıcı öykülerini sınıfta okudukça ve zeki göründükçe ve güzel güzel yürüdükçe ve kadınlaştıkça, annesinin böreklerini bana elleriyle yediren tipten o uyuz Batu ile cilveleşen tipe dönüştükçe kendisine kinlenmiştim. İşte ben de öykü yazabilirdim ne vardı yani, hem de bin kat daha iyisini.

Tam o sırada yine dünyanın en güzel yüzlü, memeli ve götlü kızıyla çıkmaya başladım. Biraz toparlak bir şeydi ama kudurukluğumuzu bastırıyorduk beraber. Ama kudurukluklarımız geçince kavgaların ardı arkası kesilmiyordu. Kadınlıklar yapıyordu bana, ama pek fazla kadın olamayacak kadar çocuktu, benden bir yaş küçüktü ama onu ben büyütmüştüm. Kırmızı ruju bir şeyi değiştirmiyordu. Hayır, hayır. Dekoltesi bir şeyi değiştirmiyordu. Hayır, boyfriend jeanler de değiş… Derken benden ayrılıp kendinden büyüklerle çıkmaya başladığı haberi geldi. Geleceği yoktu, umursamadım. Yazı atölyelerine gitmekle meşguldüm. Nesrin’i geçmem ve bunu bilmesi gerekiyordu. Batu’ymuş, Batu kim be benim yanımda, hadsiz dişlek… Önce kendime isim yapmalıydım. Şimdiye belki o kitap bile yayımlamıştır, altta kalmamalıydım.

*

Gittiğim atölyelerin her birinde en küçük bendim, bana en yakın yaşa sahip kişi bile benden 5-6 yaş büyüktü. O aralar 5-6 yaşı bir şey sanıyordum, gülmeyin. Bu atölyelerin birinde kızın biri dikkatimi çekti. Elektrikçi miymiş neymiş, tam cins. Yani hemen her şeyi ana akımın dışındaydı. Kadındı ama elektrikçiydi, elektrikçiydi ama edebiyatı seviyordu, edebiyatı seviyor ama yazmak istemiyordu!!!! Derste herkese sorulduğunda çıkmış, Ben, edebiyatı seviyorum ve iyi bir okur olmak için geliyorum buraya hocam, demişti.

İyi bir ikir ilmik için giliyirim. Hıh! Bu lafları çok mu düşünmüştü acaba? Uyuz şey…

Bütün bu garipliklerin üstüne sosyal bi’ tipti bir de. Benden büyükler ve bize yakın yaştakilerin arasında katalizörlük ediyor, buluşmalar ayarlıyordu. Otobüse ikimiz de aynı yerden bindiğimiz için haftada iki gün beraber yürüyor, kendisinin hikâyelerini dinliyor, yargılamamaya çalışıyordum. Herhalde yargılamamaya çalıştığım ilk kadın kendisiydi. (Belki de luviya idi ama o bile bana küsmüştü. Sanırım bir yerde frenleyememiştim kendimi.) Yüzü, memesi ve götü süper olmadığı için aklımı kullanabiliyordum ona karşı.

Derken derken benim bir öyküm büyük bir dergide yayımlandı. Nesrin’in hiç kitap yayımlamadığını hatta edebiyata ilgisinin Nazım Hikmet ile sınırlı kaldığını internette okuyunca bu başarımdan keyif alamaz hâlde buldum kendimi. Sigaralar içmeye başladım, bunca çaba bunun için miydi yani?

Sonra silkinip, bira söyledim kendime, bir-ki, ve bir-ki-üç. Ve bir-ki-üç-dört. Bol bol terlenen, ilk siparişler verilirken kızarılan kişi, ilgi görünce hemen cıvıyan ve şımaran, dünyanın en utanmaz kişisini doğurmuş oldu böylece.

Derken derken işsizlik ve ilerlemiş yaş geldi. Bizim elektrikçi buna da el attı ve dedi, Kutlukhan Kutlu benim canım ciğerimdir, ona bir sorayım, hani Sevin Okyay’ın oğlu canım, beraber Harry Potter çevirmişlerdi ya, o, kesin bir şey bulur sana göre. NTV Yayınları kariyerim başlamış oldu böylece, Sevin Okyay ile yan yana oturuyordum bir de. Üç beş ay, Glass Ailesi ve Seymour’dan falan konuştuk. Radyo kayıtlarına girdim. Sevin Hoca yokken Nil vardı. Zorla sevdirmiştim kendimi, genç grubun da arasına girmiştim. Zorla sevdirme günlerinde bir Golden Retriever Olmak o zamanlar kaleme alınmıştı. Hem biriyle çok yakın olmak en az 10 kişiyle çok yakın olmak demekti.

*

NTV kapandı, okullar bitirildi, askere gidildi, seslendirme akademilerine yazılındı, ilk işten kovulundu. Orhan Pamuk’un Rüya’sı barlardan toplandı. O ara Dünya ile tanışıldı. Sayesinde öğretmen olundu. (İkinci annem Liz sayesinde zaten belgeler önceden alınmıştı, atlamayalım.) Bir dönem işsizlik bastırıldı. Para kazanılmadı ama çevre yapıldı, dünyanın en iyi insanlarıyla tanışıldı. Sonra NTV’deyken tanıştığım ve bana çeviri/editörlük paslayan arkadaşım başka işe girdi. Haberlerini alıyordum ama benim kazandığımın iki katını, hatta daha fazlasını kazandıklarından haberim yoktu. Dedi böyle böyle bir yere CV’ni bırakayım mı, bırak dedim nedir yani.

Girdik. Paralar artınca, takıldığımız yerler de değişmeye başladı. Bir gün şunu kutluyorduk ki zilzurna sarhoş bir kızla tanıştık.

Dedi, Ben şuşu firmada şuşubucuyum.

Aaaa benim de orada öyküm yayımlandı daha yeni?

Bizim böyle böyle bir fikrimiz var, olur mu olmaz mı? Acele ama. Yetişmeyecek yoksa.

Hemen olur, hemen olur.

*

İşte kader buraya getirdi. Şuraya yani. Yalnızca edebiyata değil de gut ve gutslara da inanmak gerekli dedim gene.

Beğenirseniz sevinirim, dinlersiniz aşırı hoşuma gider, beğenmezseniz de eh yani ne yapalım der, selam ederim hahahaha.

Sevgiler,

-buster.

Not: Bu yazıda geçen kişilerin gerçek ile hiçbir… Hahahha aslında biraz da var ya, yalan olmasın.

 

, ,

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »