Ya da bilinen adıyla Maksim Gorki’yi? Tanıyorsunuz öyle mi, peki kaç kitabını okudunuz sorabilir miyim kuzum, sevginiz ne ölçüde? Kaliteli çevirilerle hangi yayınevlerinden hangi bilinmedik kitabını okudunuz en son yahut bilindik?
Peki, Gorki adının yazar tarafından yazı hayatına atıldıktan sonra, sıkıntılı, acı çocukluk ve ilkgençlik yıllarının benliğindeki etkisini unutmamak ve unutturmamak için “buruk” anlamına gelen “gorki” sıfatını kendisine isim olarak seçmiş olduğunu duyanınız?
Gorki, büyük ihtimalle siyasi kişiliği yüzünden gerekli saygıyı görmeyen edebiyatçılardandır. Ya da tam da bu yüzden gerekenden çok saygı gören. Bu biraz çelişkili bir durum olsa da anlaşılmayacak kadar karışık da değil. Anlatmaya çalışalım:
Gorki arkadaşı ve bana göre hocası Çehov’un ölümünden sonra damarlarında gezinen devrimci kan daha hızlı pompalanmaya başlamıştır. Önce Çar’a karşı gelen makaleler yazmaya başlamış, 1905’te resmi olarak işçi partisinin üyesi olmuş, 1905’te başarısızlığa uğrayan Rus Devrimi girişiminden sonra hapse dahi düşmüştür. 1917’de başarıya ulaşmış Bolşevik İhtilalinin görünmeyen kahramanlarındandır. Bu ihtilalin baş aktörü Lenin ise en samimi arkadaşlarından biridir. İnkâr etmek yersizdir ki, Ekim Devriminden sonra Sovyetlerde daha çok okunur olmuştur Gorki. Lenin ile bağlantısı ve arkadaş olması da bunda istesek de istemesek de (Belki kendisi de istemiyordur) etkendir.
(Öyle ki Lenin’in ölümünden sonra hakkında kitap yazmış, daha sonra Lenin nişanı almıştır Stalin’den. Sonra baskıcı Stalinist rejimini eleştirdiği için NKVD tarafından, dolayısı ile Stalin önderliğinde öldürüldüğü de söylenir. Tabutunu taşıyanlardan birinin de Stalin olması politikanın, siyasetin ne kadar iğrenç bir şey olduğunun göstergesi olsa gerek.)
Elbette, Çehov ve Tolstoy ile dostluğu, onların ölümlerinin Sovyetlerde bir “edebiyatta en iyi” boşluğuna yol açması ve bunu da Gorki ile kapattıkları da söylenebilir. Son en iyi ve klasik yazar da denilebilir. Birçok sıfat kullanılabilir onun için. Sorun şurada başlıyor ki Gorki mi devrimi kullandı yoksa devrim mi Gorki’yi? 1917’de ihtilal başarılı olduktan sonra Gorki’nin yazdığı makalelerde ihtilali eleştirdiğini biliyoruz, önceden çarı, birinci dünya savaşına girilmesini eleştirdiği gibi. Ama ölümünden sonra Lenin üzerine kitap yazması, sıcak Faşist İtalya’dan, terk ettiği hiç sevmediği soğuk Sovyetlere tekrardan dönmesi de kafalarda soru işareti yaratan sorunlardan. (Soğuk sevmediği, Rusya değil.)
İhtilal gerçekleşmeden önce gerek Lenin’le, gerek Çehov’la yaptığı mektuplaşmalara baktığımızda sıkı bir devrimci olduğu da gözlere çarpıyor. Soru şu: Gorki mi devrim öncesindeki işçi sınıfının hayatından bahsettiği Ana romanını çok iyi yazdı, yoksa 1917 İhtilali’nden sonra hükûmet propagandasını en iyi şekilde halka aksettirecek roman olduğundan mı bunca tutuldu, tutulması sağlandı? Belki hiçbiri, belki ikisi de. Aslında cevabı basit ve benim için belli. (Ana’dan epey sonra yazdığı Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken, Benim Üniversitelerim üçlemesi çok daha güzeldir örneğin ya da Stepte öyküsü.)
Biraz Puşkin, Gogol, Dostoyevski, Tolstoy ve Çehov çok iyi olduklarından, daha doğrusu çok popüler olduklarından, öteki Rus yazarlar gibi tutulmamış ve/veya birçok kitabı duyulmamış, duyulsa da okunmamış, okunsa da “bütün eserleri” Türkçe’ye ve öteki dillere çevrilmemiş yazarlardan biridir Gorki. Bir diğer etken de elbette bu propagandaların öteki kapitalist/liberal ülkelerde yeşermesinin istenmemesi, komünizm ya da sosyalizmin “şeytani” lanse edilmesi, dünyada ve Türkiye’de hak ettiği saygınlığını azaltan etkenlerdendir.
Değerinin altında kalması (ya da bakış açısına göre fazla değer verilmesi) onun da Puşkin, Gogol, ya da Çehov gibi dehalardan olmadığı anlamına gelmez. Gorki de kendi içinde bir değerdir ve Türkiye’de parlamamasının sorumlusu yine önceki yazıda bahsettiğim gibi bana son derece samimiyetsiz, riyakâr, yalancı gelen solcu kitlesidir. Bir solcu kitlesi düşünün ki Gorki’yi bilmiyor. Bir sosyalist yayınevi düşünün ki Gorki kitaplarını basmamış, (Tek bildikleri Kapital basmak), yetkin bir dille çevirmemiş, makalelerini toplu halde okurlarına sunmamış, öğrencilere dağıtmamış. Bir sosyalist üniversite tayfası düşünün ki bu söylediklerimi ağzı açık dinliyor ve anlattıklarım hakkında yapacağı veya ekleyeceği veya düzelteceği en ufacık yorumları dahi yok. Ama fiyakaya, caka satmaya gelince dünyayı yerinden oynatacaklar, hayranı oldukları Lenin gibi. Gorki’yi bilmiyorlar ama.
Gorki’yi okumadan solcu filan olamazsınız arkadaşlar, kusura bakmayın. Kapital kitabını masanın üzerinde bulundurmakla olmuyor o iş.
*
Fazla siyasete girdik. Asıl bu yazıyı Gorki ve Çehov mektuplaşmaları üzerine yazacaktım. Saatler oldu hâlâ yazıyorum.
Gorki o dönem kendisinden daha popüler olan üstat Çehov’a, kendi yazdığı öyküleri hakkında fikirlerini soruyor, o da bir önceki paragrafta Gorki’nin yeterince zekâsını övdükten sonra başlıyor aşağıdaki eleştirileri getirmeye:
“Yalta, 3 Aralık 1898
Bana ölçüsüzlük gibi gelen tarafınızdan başlayacağım. Bazı seyirciler vardır, oyunu beğendiklerini o kadar ölçüsüz olarak gösterirler ki, sahnede söyleneni ne kendileri duyar, ne de yanlarında oturanlar. Bu ölçüsüzlük özellikle, konuşmaların arasına sıkıştırdığımız tabiat tasvirleriyle duyuluyor. İnsan o tasvirleri okurken daha sık, daha kısa, şöyle ikişer üçer satırlık bir şeyler olmasını istiyor. “Nezaket”, “mırıltı”, “yumuşak” kelimelerinin sık sık kullanılması özenti havası veriyor, soğuk bir monotonluk, bunaltıcı bir hal yaratıyor. Bu aşırılık kadın portrelerinde (“Malva”, “Sal Üzerinde”) ve aşk sahnelerinde de hissediliyor. Bu, çap büyüklüğü değil; bu, genişlik değil; bu, aşırılık. Sonra, hikâyelerinizin türüne hiç uymayan bazı kelimeleri sık sık kullanıyorsunuz. Akompanye (Eşlik, refakat etmek), disk, armoni, böyle kelimeler kulağa çirkin geliyor. Dalgalardan çok bahsediyorsunuz. Aydınları anlatırken çaba harcadığınız, çekingen davrandığınız hissediliyor; bu, aydınları incelemediğinizden değil, aydınları tanıyorsunuz da, hangi tarafından ele alacağınızı iyi bilmiyorsunuz.”
*
Birazdan Çehov’a gönderdiği mektupta yazdığı yazılardan Gorki gibi bir ismin, 30 yaşındayken bile iyi bir yazar olamayacağını, olduğu yerde kalsa yine iyi diye düşündüğünü okuyacaksınız. Bu yeni yazmaya başlamış, yazı yazma yaşı geçkin okuyucular için iyi bir örnek olabilir, tabii Gorki gibi kalıcılığı yakalamak gibi bir derdiniz yoksa:
“Nijni – Novgorod, Aralık 1898
Öğrendiklerini kendi kendine öğrenmiş bir adamım, otuz yaşındayım. Olduğumdan daha iyi olabileceğimi de sanmıyorum; bu vardığım noktada kalabileyim ne âlâ. Yüksek bir yer değil ama, bana yeter. Zaten, öyle pek kimsenin ilgisini çekecek bir adam da değilim.”
Çok da üzücü bir sesi yok mu Gorki’nin, sizce de?
*
Bu benim en sevdiğim kısımlardan. Çehov o dönem baronlar gibi yaşayan Tolstoy’a Gorki’den bahsediyor. Tolstoy ise Gorki’yi epey methediyor. Yaptığı eleştiriler son derece yerinde. 1898 Rusyasını anlatan bir film çeksin Woody Allen:
“Moskova, 25 Nisan 1899
Üç gün evvel, Leon Nikolayeviç Tolstoy’a gitmiştim. Sizi çok methetti. Dikkate değer bir yazar olduğunuzu söyledi. “Fuar” ve “Stepte” adlı hikâyelerinizi beğenmiş ama, “Malva”yı sevmemiş. Dedi ki: “İnsan ne isterse uydurur, fakat psikoloji uydurulamaz; halbuki Gorki’de işte psikolojik uydurmalar var; kendi duymadığı şeyi anlatabiliyor. Alın bakalım. “Gorki Moskova’ya gelince beraber ziyaretinize geliriz,” dedim.
Dostunuz A. Çehov”
Çehov’un Dostunuz imzasıyla Gorki’ye mektuplar göndermesi de dikkate değer.
*
“Şimdilik bu kadar. Sağlık, rahatlık dilerim. Talihiniz açık olsun. Beni unutmayın. Ara sıra da olsa bir iki satır yazın.
Dostunuz A. Çehov”
Dünyada yaşamış herkes, yaşayan ve yaşayacak olan herkes hatırlanmak istiyor. Çehov da olsa hatırlanmak istiyor. Zaten 44 yaşında, çok çok genç öldü Çehov.
*
“Yalta, 3 Eylül 1899
Bir oyun yazmak istiyorsanız yazın, sonra da bana gönderin, okuyayım. Bitirinceye kadar da kimseye bir şey söylemeyin. Yoksa, aklınızı çelerler, hızınızı kesilir.
Bir öğüt daha: Provaları okurken, mümkün olduğu yerlerde sıfatları ve zarfları kaldırın. O kadar çok kullanıyorsunuz ki, okuyucunun dikkati dağılıyor, yoruluyor okuyucu. “Adam çimene oturdu.” diye yazdığım zaman, ne demek istediğim anlaşılıyor, çünkü açık, çünkü dikkati çekmiyor. Buna karşılık “Omuzları geniş, göğsü basık, orta boylu, kızıl sakallı adam, yoldan gelip geçenlerin ayakları altında çiğnenmiş çimene, gürültüsüzce, çevresine çekingen ve korkak bir şekilde bakarak oturdu.” yazarsam, hem güç anlaşılır, hem de okuyanı yorarım. Çünkü, bir defada zihne yerleşen bir cümle değil, halbuki edebiyat bir saniyede zihne kazınmalıdır.
Dostunuz A. Çehov”
Bu satırlara pek de yorum yapamıyoruz sanırım. Yazanlar için yazdım.
H.E. Bates'in Kısa Öykü'nün Tarihi'ni okuyorum, İngiltere ve Amerika da dahil öykünün Ruslar olmasa dünyada gelişemeyeceğini söylüyor, örnekliyor. Çehov'a ayrı bir yer ayırmış haklı olarak:)
Ben Ruslarda çok iyi öykücüler olduğunu düşünmüyorum. Ama Çehov olmasaydı elbette şu an bayıldığımız öykü sistematiği olmazdı. Bunu en kusursuz ve ilk yapan Çehov. Ama dediğim gibi Rus toprakları romandır ya, öykü değil =) Bence yani.
Öykü ya da roman, yanibasimizdaki Rusya'nın dünya edebiyatina yaptığı katkı müthiş.
Elbette.
Pek güzel yazı olmuş.
Ve de Çehov haklı arkadaş, Gorki iyidir hoştur ama yorar okuyucusunu.
Teşekkür ettim efem.
Yazınıza bayıldım.Yazdıklarınıza katılıyorum Gorki gibi bir yazar hakettiği değeri alamadı.Çehov eleştirileri doğru olabilir.Belki Çehov daha fazla yaşasaydı Gorki kitaplarındaki hataları çehov'a sorarak ilerde yazacağı kitapları düzeltebilirdi.
Lakin genç yaşta bir ölüm ve cocuğu yok bildğim kadarıyla çehovun yapayalnız ölmüş bir adam…Çehovun diğer dikkatimi çeken yönü siyasete hiç bulaşmıyor…Mantıklı hareketi bugün isminin belki daha çok zikredilmesine vesile oldu.
Gorki kendini siyasetin içine fazla attı ve malesef o iyi kalpli adamın nazik adamın yaşadığı toprakların dili,kültürü şehire yerleştiğinde yazarlarla,eleştirmenlerle oturduğu yemek yediği masalara,sofralara,saraylara uyum sağlıyamadı ve kendini onlara hiç benzemediğini düşündü hep gorki.Ve zaten o zamanın burjuvasıda onu kabul görmedi aralarında o da işçi sınıfını seçti.
Gorki ''acı'' gerçekten bu ismi hakaeden birisi kitaplarını severek okudum.İyi bir yazar !
Kendi adıma çok teşekkür ederim sevgili Mert, eminim Gorki de görseydi o da çok memnun olurdu onu beğenmeniz yorumuna =) Gorki iyi mi yaptı yoksa kötü mü bilemiyorum ama, hayatını kendi isteğince yaşadığı kesin gibi görünüyor.