Ya da en güzel 10 çiçek hikâyesi. Ya da sembolü. Bugün hem dayımın ölüm yıl dönümü hem de annemin doğum günü. Bu acılar, bu acılar bizi bitiren. Bir de şarkı var: Akasyalardan bahsediyor, ama oraya başka bir yazıda değineceğim. Söz verdiğim yazı beş ay sonra sizlerle efem. O yüzden beş değil 10 çiçek yazdım.
1- Forget-me-not (Unutmabeni)
“UNUTAMA BENİ.”
Tevatüre göre, evlenme arifesindeki genç bir çift huşu içinde Tuna Nehri’nin kıyılarında salınıyor, cilveleşiyor, gelecek güzel günleri hayalliyormuş. Birden nehrin akıntısına kapılmış giden bu çiçeklerden bir demet görmüşler. Kızcağız bu mavi çiçeğin güzelliğine (gerçekten bu ne güzelliktir ya) vurulmuşsa da bir yandan da makus talihine hayıflanmış. Erkek hemen atılmış, çekil demiş bakayım kenara.
Çiçeğin makus talihini de seninkini nasıl yendi isek öyle yeneceğiz evelallah. Şövalye ruhlu. Cumburlop nehre. Biraz sonra çiçeği yakalar yakalamaz suyun kendisini de götüreceğini fark ediyor tabii. Son bir gayretle çiçeği kıyıya, nişanlısının ayağının dibine fırlatıyor. Ebediyete yol alırken şu son sözleri haykırıyor: “Vergiss mein nicht!” Bu olaydan itibaren çiçek, bu duygunun (evet vardır böyle bir duygu) simgesi hâline geliyor, unutmabeni çiçeği ismiyle müsemma oluyor.
2- Anemone (Kır Lalesi)
“VAZGEÇİLMİŞ.”
Tanrıların harbici tanrılar olduğu Yunan zamanlarında, batı rüzgârı tanrısı, baharın habercisi Zefiros (Zephyr) ve su perisi Anemon (Anemone) birbirlerine âşık olmuşlar. Zefiros’un karısı Chloris durumu öğrenince, bu ne lan böyle bir de kendi sarayımda, yürü şırfıntı diyerek kovmuş su perisini. Yetmemiş, Anemon’u bir çiçeğe dönüştürmüş. Gel zaman git zaman. Zefiros bizim Anemon’a olan ilgisini kaybetmiş zaten.
Efsanelerin gerçek efsane olduğu Yunan zamanlarında bir başka rüzgâr tanrısı, ancak bu defa kuzeyle, soğuk rüzgârlarla ilişkilendiren Boreas çıkmış meydâne. Çiçeğe âşık olmuş. Bi’ kurlar, bi’ peşinde pervane olmalar, onlar bunlar. Cıks. Bizim Anemon küsmüş aşka bir kere. Buna deliren Boreas, sen misin beni reddeden diye, her bahar kırlarda açan Anemon’un taç yapraklarına eserek her daim zamanından önce soldururmuş kızı.
3- Laurustinus (Tüylü Kartopu ya da Defne Yapraklı Kartopu)
“İHMAL EDİLİRSEM ÖLÜRÜM.”
İspanyolların armağanı bu sevimli Tüylü Kartopları, öteki bütün bitkilerin yapraklarını döktüğü zamanda inadına çiçek açarak kış günlerini renklendirir, kapanışta açılırmış =P (-mış çünkü, hiç görmedim.)
Ne kavurucu yaz sıcakları ne kışın soğuk rüzgârları cazibesine gölge düşürebiliyormuş. Yine de bu canım bitkinin de dikeni yok değilmiş hani. Daimî ve özenli sevginin simgesi de olsa, hatta ve hatta, karşısındakini hep mi hep hoşnut etmeye de çalışsa, kendisine ihmalkâr davranıldığında dayanamaz hemen ölürmüş.
4- China Pink (Çin Karanfili)
“AŞKIN EN SAF HÂLİ.”
Botanikçiler tarafından Pembeler ve Karanfiller olmak üzere ikiye ayrılıyor bu çiçekler. Dilbilgisinde (esasında spelling dediğimiz şeyden bahsediyorum) geleneksel üslubu korumadaki özeniyle dikkat çeken Edmund Spenser, The Shepheardes Calender adlı eserinde bu çiçekleri coronation (taç giyme töreni) ile ilişkilendirmiş. Şiiri ise çevrilemez:
“Bring hether, the pinke and purple cullambine,
With gelliflowres;
Bring coronations and sops in wine,
Worn by paramours.”
(Neden çevrilemeyeceğini yahut benim beceremeyeceğimi anlatmam için şu notları bırakayım:
*Hether aslında hither demek, buraya anlamında kullanılıyor.
*Pinke bildiğimiz pembe. Cullambine ise columbine, yani hasekiküpesi denen çiçek ancak aynı zamanda tiyatroda soytarının karısı anlamına da geliyor.
*Gelliflowers, yani gillyflowers da karanfil, ancak İngiliz İngilizcesinde, yaşlı kötü kadın anlamına da geliyor imiş.
*Coronation dediği Çin Karanfili, aynı zamanda taç giyme töreni.
*Sops in wine, hem şaraba batırılmış ekmek anlamına geliyor kiliselerde yedirilen, yine dilbilgisinden ötürü öyle yazıldı ise sops of wine diye bir çeşit kırmızı elma da Britanya topraklarında yetişen.
*Paramour sevdalılar, sevgililer anlamına gelirken bir başka manasıyla da metres/cariye demek.
Ay ne güzel pastoral pastoral, doğa şiiri oh diye okuduğumuz şeylerin bile bambaşka altyapısı var. Bana bütün bu izlekler, orta çağdan beri anlatılagelen pamuk prenses masalını anıştırdı, siz ne düşünürsünüz bilemem de.)
5- Herbaceous Heath (Süpürgeotu ya da halk ağzında Funda)
“YALNIZLIK.”
Melankoliyi şiar edinenlerin çiçeği. Kültüre karşı doğanın çiçeği. Sarkık yapraklı çalıların altında oturup hüzünlü düş ve düşüncelere dalabilenlerin bir de. Yine de, tam o esnada, tıpkı kendileri gibi hüzünlü, tedirgin ve kederli canlıların da etrafında toplanmış olduğunu görebilenlerin bir de.
6- American Cowslip (Amerikan çançiçeği)
“TANRIÇAMSIN.”
Carl Linnaeus bu çiçeğe ismini verirken, Yunan Mitolojisinde 12 tanrıyı sembolize eden Dodecatheon kelimesini uygun görmüş. Bu kadar mütevazı bir çiçek için oldukça şatafatlı bir isim gibi duruyor bi’ bakıma. Ama belli ki botanikçiler romantikler gibi. Kendilerine uygun olduğunu düşündükleri bir şey karşılarına çıktığında hemmmmmen the one, aşkım, o may gad, sen dünyada gördüğüm en güzel şeysin, tanrı parçacığısın, o-bu-şu diye tripten tribe giriyor, aşka geliyorlar. Eh, ne diyelim, tutabilene aşk olsun =P
7- Common Jasmine (Yasemin)
“İYİ HUYLU/ARKADAŞ CANLISI.”
Yasemin… Şartlar elverişli olsun ya da olmasın esnek dallara sahip olduğundan “bahçıvanın” kendisini istediği biçimde eğip bükmesine müsaade eder. Ah canım yasemin: Çoğunlukla güzel evlerin duvarlarına, çardaklara canlı bir halı olur. (Ne oluyor ya bana. Yarı çeviri yarı kendi yazma işini abarttık galiba.) Harika (arkadaş canlısı?) kokular yayar. Kelebeğe çiçekler, arılara bal kokuları sunar. Çiçek kardeşlerini ise kollar, zorbalamaz.
8- Mignonette (Muhabbetçiçeği)
“NİTELİKLERİNİZ YANINDA CAZİBENİZİN LAFI BİLE OLMAZ.”
Tatlış, sevgili çiçeği. Mısır’dan geldi. Kokusuna parfümler yapıldı. Ama anlamı için burada yer alıyor.
9- Poppy (Gelincik)
“TESELLİ.”
Gelincik ya da daha doğrusu gelincik çiçeğinin kaynatılmasıyla elde edilen içecek, ağrıları dindirmek ve huzursuz hastalara uyku sağlamak için kullanıldığından, gelinciklerin kırmızı olanları bitki dünyasında tesellinin, birrrrrrr tesellllliiii verrrrrin sembolü haline gelmiş.
Beyaz gelinciğin ise “Hem derdim, hem ilacım” anlamına geldiği varsayılırmış. [Selami Şahin Dili ve Edebiyatında ismi “Ben Sevdalı Sen Belalı” olsa gerek.]
10- Yellow Day-Lily (Sarı Gün Zambağı)
AŞNA FİŞNE/NAZ NİYAZ
Bu narin güzellik cilveleşmenin simgesi olarak görülürmüş çünkü çiçekleri çok, çok, çok nadiren bir günden fazla yaşarmış.
Bayıldım; görsel ve (okunsal?:)) edebi bir şölen olmuş, eline sağlık:)
Hahahha, çok teşekkür ederim Erenim, ben de yazarken epey eğlendim :kalpkalp: