Arkadaşlarımın zoruyla, hayli gönülsüz başladığım Doctor Who’nun henüz üçüncü bölümünde Charles Dickens’ı bir karakter olarak karşımda görünce havalara uçmuş, üç saniye içinde diziye bağlanmıştım. (2017’ye dek böyle sürdü bu.) “Geçmiş ve geleceğe gidip gelmekle kalmıyor, bir de zamanın ünlü isimleri ile mi rastlaşıyorlar, ohaaa” falan diye çıldırdığımı anımsıyorum. Dickens yalnızca benim değil, benim yüzümden arkadaşlarımın…
-
Ebru Acer, Aysel Önder ve Reyhan Taşdelen: “Özel” Değilsiniz Yaptıklarınız Özel
Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bunun çok sık olmadığının farkındayım. Annemden mi başlamalıyım? Belki de öyle. Annem uzunca bir süre politik doğrucu bir tavırla özel dediğimiz çocukların eğitmenliğini üstlendi. Küçüklüğüme dair en belirgin hatırladığım şeylerden biri, eğitim kurumundaki o çocukları inanılmaz kıskanmış oluşumdur. Annem onlara, arkadaşlarıma, çok, çok, çok ama çok sabırlı iken, belki de sabrını orada…
-
Derin, Gelin ve Değişmeyen Zaman
Tuncay Abi, “Artık yaşım geldi herhalde,” diyor, bir zamanlar çocukların su tabancasıyla kovaladığı kediler kendisine hatırlatıldığında. Artık mahalledeki her kediye babalık yapıyor, suyunu mamasını eksik etmiyormuş. Karısı (sizi eş ilan ediyorum!!!!) -Esra Abla- bana dönüp, “Sen de seviyor musun kedileri?” diye soruyor. Biraz düşündükten sonra, “Bizim durumumuz biraz farklı,” diyorum, “teyzemden bize fırsat kalmıyor.” Gülüşüyorlar.…
çok teşekkür ederim(z) =)