Kıskançlık. Eskiden izlediğim ve sevdiğimi düşündüğüm filmleri izlerken hissettiğim. Bazen zamanı, bazen gençliği. Bazen kendimden bile kendimi. Ve bazen de, Lars and the Real Girl gibi filmlerin özelinde, yazarı. Nancy Oliver’ı. Hakkında hiçbir şey bilmeden izlendiğinde harikaydı film. Olacaklar bilinerek izlendiğinde, daha harika. Elbette benim kıskançlığım zararsız türden. “Eğer şöyle bir şey yazmış olsaydım, hayata…
İki Satır, İki Satırdır: Bir Edip Cansever Savunması
Denir ki şairler âşık olduğu kişiyi değil, âşık olma ediminin kendisini sever. (Nasıl kelime oyunları ama, yani biraz düşününce.) Sevdiğini yüceltir, mektuplarını kafasında yarattığı o kişiye yazar. Ahmet-Mehmet, Ayşe-Fatma, Maya-Mira, Ada-Su aslında önemsizdir. Buna çok fazla katılsam da, yaşanan hayal kırıklıklarından sonra şairin iyiden iyiye içe, içine, en derine, özüne dönmesinin, küskünleşmesinin, yalnızca ve yalnızca sanatına…
Erken Bir Sevgililer Günü Yazısı
Taşınmak zorunda kalmak zannediyorum içten içe mutlu ediyor beni. * O en alakasız yerlerde ortaya çıkan, ilk anda ne hatırlatması gerektiği kestirilemeyen objeler… Ardından kendi kendine oynanan, bu bok püsürlerin kimlerden geldiğini, hangilerinin ne türlü manalar yüklenip saklandığını bilmeye çalışma oyunu… Hat’ra gelmeyenlerle hiçbir şey hissetmeden, gözünü kırpmadan vedalaşmak. Kitapları kolilemek… Binlerce yıl önce alınıp…
Geçmiş Zaman Olur Ki #5 (İlk Öykümsüm)
Canım sonbahar geldi, blogun tozlu sayfalarını wifi öncesi sayfalarını karıştırma vakti. Şaka maka 2010’da wifi mı vardı yoksa ADSL mi çok anımsayamıyorum. 2010’a dair hat’rımda olanlar televizyonsuz bir evde çok çok çok kitap okuduğum, ondan biraz az çalıştığım ve bolca yazdığım. Saçlarımın çok uzun oluşu, Mehmet Günsür sakallarım… Bazı bazı hâlen açık olan bloglara bakıyor,…
Aybüke Yalçın: İyi, Kötü ve Daha Kötü
Kasım ayı birçok şey: Atatürk, öğretmenler, doğum günüm, sevdiğim bir film ve Aybüke. Aybüke benim kişisel meselemdir. (Kişisel gerekli mi emin değilim.) 2018’de kendisinden biraz biraz bahsetmiştim. Ama nasıl ki iyi öykülerin sihri bahsettiklerinden çok aslında bahsetmediklerinde ise, Aybüke de benim için öyleydi. Geçmiş zaman kullanıyorum çünkü anlayacağınız üzere bugün kendisinden bahsetmeye karar verdim. Aybüke’yi…
Kısa Kısa #31
*Arkadaşlarım bazen bir şeyler anlatırken hızlanmamı istiyor. Onları anlasam da aslında ben yavaş anlatmıyorum. Yaşadıklarımız o kadar sürreal ki, olan biteni dışımdan tekrarladığımda aklım ulan sen ne saçmalıyorsun falan diyor. *Babanın kravatını bağlamasıyla annenin bağlaması arasında anlam veremediğim bir fark var. Sanki karakterlerini ele veriyor. Baba biraz daha erkeksi, saygın bir yakışıklılık katarken, anne daha…
Kafama Göre Şarkı Çevirileri #10 (The Scientist – Coldplay)
Şarkının orijinal video klip versiyonu 1 milyardan fazla kez “izlenmiş”. Dinlemeler, yeniden yüklemeler, onlar ve bunlar desen herhalde 15 milyar kez çalınmıştır. Buna epey şaşırdım. Şarkının bu kadar popüler olduğundan haberim yoktu doğrusu. The Scientist’in müziğini ve o heceleyerek söylenişini hiç sevmediğimi belirtmem lazım. Ama sözleri gerçekten güzel. Hatta bence Türkçesi daha güzel. Daha hızlı…
Mide fıtığı ve öksürüğün faydaları
Elbette mide fıtığı iyi bir şey değil, canım okur, hemen celallenme. Gerçi kimse ne olduğunu çok da bilmiyor. Psikolojikmiş. Miden biraz büzülüyormuş içe doğru, şöyle. Öteki insanlarda da süreç aynı şekilde mi işliyor hiç bilmiyorum. Mide fıtığı olan (ya da olduğunu bilen) kimseyle henüz rastlaşmadım. Kendi açımdan konuşmam gerekirse mide koruyucular pek işe yaramıyor. Acı…
Syndicate’taki tarihi karakterler ve haklarında biraz eğlenceli bilgiler: Dickens, Darwin ve (neredeyse) hepsi
Arkadaşlarımın zoruyla, hayli gönülsüz başladığım Doctor Who’nun henüz üçüncü bölümünde Charles Dickens’ı bir karakter olarak karşımda görünce havalara uçmuş, üç saniye içinde diziye bağlanmıştım. (2017’ye dek böyle sürdü bu.) “Geçmiş ve geleceğe gidip gelmekle kalmıyor, bir de zamanın ünlü isimleri ile mi rastlaşıyorlar, ohaaa” falan diye çıldırdığımı anımsıyorum. Dickens yalnızca benim değil, benim yüzümden arkadaşlarımın…
Ebru Acer, Aysel Önder ve Reyhan Taşdelen: “Özel” Değilsiniz Yaptıklarınız Özel
Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bunun çok sık olmadığının farkındayım. Annemden mi başlamalıyım? Belki de öyle. Annem uzunca bir süre politik doğrucu bir tavırla özel dediğimiz çocukların eğitmenliğini üstlendi. Küçüklüğüme dair en belirgin hatırladığım şeylerden biri, eğitim kurumundaki o çocukları inanılmaz kıskanmış oluşumdur. Annem onlara, arkadaşlarıma, çok, çok, çok ama çok sabırlı iken, belki de sabrını orada…