Şu yukarıdaki video gene şans eseri karşıma çıktı. Ki şans eseri karşıma çıkmasa bu kadar etkilenir, buralara gelip azıcık da olsa söz eder miydim, sanmam. Neyse, bu potpuride de (ki çok çok güzel seçilmiş, hepsine ayrı ayrı bittim ve hepsine ayrı ayrı aşık oldum ve ağladım) geçen şarkıyı ya zamanında o kadar çok dinlemişim ki…
Kafama Göre Şarkı Çevirileri #2 – “Empty – Ray LaMontagne”
Genelde kötü, ya da -hadi öyle demeyelim de- alışıldık sonlu dizi-filmlerin çok güzel müzikleri oluyor. Bilirsiniz işte, hani esas kız ile esas oğlan filmin sonunda buluşur. Biri ötekinin peşinden gider, yahut son anda biri kendine bile itiraf edemediği aşkını adeta herkese duyururcasına halka açık bi’ yerde (Tren garları, yahut havaalanları en ideal mekânlardır bunlar için.)…
Nazım Hikmet’in Abidin Dino’ya Sorması Gereken Asıl Soru
Hepimiz o şiiri biliriz. Yahut yanlış biliriz. Ya da o şiiri bilmeyiz de, o dizeyi duymuşuzdur. Ben “dizeleri” yazacağım, “Saman Sarısı” şiirinde geçer, şöyle der Ran: “sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin işin kolayına kaçmadan ama gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil ne de ak örtüde elmaların …
Bir Zweig Kitabından Neler Çıkabilir?
Çok da önemsemeden çektiğim şu fotoğraf çıktı karşıma yıllar sonra. Ne de sevinmiştim. Olur-a, kaybedersem diye baksana fotoğrafını bile çekmişim. Şimdi diyorum ya, ben mi daha fazla sevebilirim Zweig’i yoksa bu insan mı? Ben mi daha fazla içselleştirebilirim yaptığım okumaları yanımda telefonla-bunca gürültü ve gereksiz insan içinde, yoksa o mu? Nerede, ne yapıyor şimdi; ne…
Kafama Göre Şarkı Çevirileri #1 – “Paint the Moon – The Czars”
Selam melam, işte yine geldim. Geçenlerde bir arkadaşımla şalterlerin attığı bir barda biralarımızı yudumlar ve laflarken (ben yine çok konuşurken) artık 2018 yılında parçaların, daha doğrusu salt müziğin, bu sanatın ve dahası disiplinin başına gelen en acıklı şeyin, çok kolay tüketilebilmeleri; çok kolay yayılmaları, ve çok kolay bıkılmaları olduğunu söyledim. Üretimi oldukça güç olan bir…
Poe’nun “Kuzgun”unu Okumadan Önce, Onlara Dair Bilmeniz Gereken (Yahut Bilseniz Daha Hoş Olacak) 10 İlginç Şey
Sanırım 10 yaşlarında olacağım, o dönemler kedileri araştırıyor, onlara dair birtakım gözlemler yapıyordum. Çabuk sıkılan bir yapım olduğu için, işim bitince (elbette bitmezdi ama sıkılınca “bitmiş sayılır”dı) öteki mahalleye kadar onları kovalıyordum. Velhasıl, günlerden bir gün, yine gözlemlerimi tamamlamış, yahut öğlen sıcağında başıma güneş geçmesin diye türlü tehditlerle içeri alınmış olacağım, büyük ihtimalle…
Mutlak Haz veya İbrahim Abi ile Çocuk Olmak
Küçük yanlışları düzeltmekten hoşlanıyorum. Örneğin bilmemne dizisinin, bimemkaçıncı sezonunun altyazısında rastladığım bir hata. Sözgelimi, onuncu bölümü ile dokuzuncu bölümünün altyazıları karışmış; bunu o anda fark etmek ve belli bir sıraya koymak hoşuma gidiyor. Bunlar hoşuma giderken demin de yaptığım gibi bazı kelimeleri bilerek yazılışlarını düzeltmemek ve kendime göre düzenlemek hoşuma gidiyor. Belki 5 sene önce…
Bir İstanbul Özleminin İç Dinamikleri veya Bitmeyen ve Bitmemiş Hali ile Bırakılan Vazgeçilmiş Yazı
Bazen, hatta çoğu zaman demek daha doğru olacak galiba, bukalemun gibi bir insanım. Biraz biraz insana dair olan-biten (bu ikisi pek tabii ki-mutlak surette yan yana kullanılmalıdır ve tire ile birleşmelidir) şeyleri anlamaya çalıştığımı, hatta anladığımı düşündüğümü düşündüğüm şu günlerde, yaşadığım şehirden uzakta kalınca (ki daha önce de çok kaldım) en çok neyi özlediğimi düşündüm….
Hangisi haklı, Hemingway mi, Maud Gonne mı?
Edebiyat dedikodularını, normal dedikodular gibi severim, hatta biraz daha çok severim çünkü Oscar abimizin dediği gibi: “Her dedikodu, kötü bir kesin bilgiye dayanır.” Bir şekilde okuduğum ve özellikle sevdiğim yazarların günlüklerini okumak beni inanılmaz keyiflendirir, hatta birçok yazarın günlükleri diyebilirim ki yazdığı ne idüğü belirsiz kitaplardan ihyadır. Mektupları eğer o “büyük” aşklarına değilse inanılmaz doludur,…
İlk Ne Zaman Başladı?
Otobüsteyiz. Koskocaman, şişme, mavi, kat kat montumu çıkarmaya utanırdım. Nedense utanırdım. Pişerdim, yanardım, terlerdim, soğuğa çıkınca da hasta olurdum. Annem kızardı, babam yine hasta olduğum için dalga geçerdi. (Bir kere bile sormazlardı nedenini, ben de bir kere bile söylemezdim.) Yine de o allahın belası montu çıkarmazdım. Rahatsız etmekten yanımdakini, ona kolumu filan çarpmaktan, istemeden de…