Geçen yazıda Kış Uykusu’ndan bahsetmiş, çok sevdiğim yerleri koyamamıştım. Şimdi karar verdim: Bu laflar blogda durmalı ve bakıp hatırlamalıyım. Unutmamalıyım. Üzgünüm, bunu yapmam gerekiyordu. Nihâl N ile, Aydın A ile belirtildi. Filmi izlemek isteyenler için azıcık da olsa bilgi verebilir. Ha, bence seyri etkilemez ama, ne bileyim okuduktan sonra küfür etmeyin de. Gerçi siz etmezsiniz….
Category: Alıntı
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
İle “Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı” kuzen sanki -hep ikisini karıştırırım-, “Çok Eski Adıyladır” ile de kardeş -kardeşler karışmaz-. Bilemiyorum. İsimlerini çok sevdiğim bu kitapların içeriklerine bayıldığım söylenemez. Sadece Bilge’ninki için bir şey demek istiyorum, daha önce yine internete konulmamış şu cümleler, benim kitapta en vurulduğum kelimeler, nasıl olmaz bilmiyorum, belki de yine ben bulamadım: “Oysa…
Kâğıt bebekler bekler
“Hangi parça, hangi rastlantı? Belki de inanılmaz ölçüde ufak bir şey. Bir tırnağın kesiliş biçimi; azıcık eğrilemesine kırılmış bir diş; saçın kıvrımı; konuşurken, sigara içerken bir parmakları açma biçimi belki. Bedenin bütün bu kıvrımları konusunda, onların tapılası olduğunu söyleme isteği duyuyorum.”
Cehalet
Oscar Wilde’ın bu kadar uzun yaşaması (kısa ama uzun) bile mucize, yahu yazdıkları bile inanılmaz iğneleyici, konuşması nasıldır kim bilir. En sevdiğim aforizmalarından biri benim de sevdiğim ve sevmediğim isimlere laf atar gibi söylediği şu sözler mesela: “Herkes üç ciltlik bir roman yazabilir. Bunun için hem hayat, hem edebiyat konusunda tam bir cehâlet yeter.” Yani…
Çocuklarım, Sevgilerim, Kitaplarım
“Biliyor musunuz, çocuklarım, aşkla dostluk arasındaki en büyük ayrım, karşılıksız dostluk olamamasıdır.” “Tavşanlar çok iyi aile babalarıdır. Yavrularına bir yuva yapmak için karın tüylerini yolarlar. Pek az insan yapabilir böylesini.” “Bir kitabın iyi ve mutlu kullanıldığını görmenin yazarın yüreğini sevinçle doldurabilecek bir yanı varsa, kimilerinin parmaklarıyla okuduklarını görmek çok daha başka bir şeydir! Sözcüklere dokunmak,…
Kaf Dağı’nın Ardı
“Öyle sanıyorum ki, bu, insanların akıllarını kafalarında sanmalarından oluyor; hâlbuki akıl rüzgârla Kaf Dağı’ndan gelir.” “Her gün, her saat, isteksiz ama zorunlu ziyaretler, konuşmalar yapıyor, mesai saatlerini doldurup zoraki, coşkusuz tekdüze yaşamlarını sürdürüp duruyorlardı. Tüm bunları makineler de yapabilirdi ya da belki yapmaz öylece bırakırdı. İşte bu makineleşme içinde -bende de olduğu gibi- benliklerinin bilincine…
Olan Bitene Dair Hissettiklerim
“Bir insanın kendisinden çok şey istemesini anlıyor ve onaylıyorum. Ama bu isteği başkaları üzerine de yayar, yaşamını iyi uğruna sürdürülecek bir “savaşa” dönüştürürse, bu konuda bir yargı vermekten kaçınırım; çünkü savaşa, eyleme, muhalefete en ufak değer vermeyen biriyim; dünyayı değiştirmeye yönelik her girişimin, sonunda savaşa ve şiddete yol açacağını bildiğimi sanıyorum, bu yüzden hiçbir muhalefet…
Hür Olmak İstemem
-Ama neden? Sen hür bir insan değil misin? -Hayır! Değilim! -Hür olmak istemez misin? -İstemem! (Sanırım benim öteki insanlardan farkım da bu. Özgür değilim, bunu biliyorum, özgür olmak için uğraşmayacağım çünkü yersiz, çünkü boşa, çünkü ne olursa olsun tam manasıyla hür olamayacağım, böyle bir şey yok, imkansız, yapısını hiçbir hareket karşılamıyor, yaşam…
Ezop’tan (Aisopos) Kıssadan Hisse
Tarık Dursun K. pek çoğumuzun gayet sevdiği yazarlardan. Ezop Masalları’nı da çevirmiş kimse. 1966’da, kendisi yolun yarısında iken. Kısaca, çocukken okuduğumuz bu metinlerin bazılarını son derece korkunç ve zararlı buldum. Ama bazıları da var ki, mükemmel. 2500 sene önce yazıldığını belirtmekte de fayda var, fazla bilmiş ve duyarlı kimseler gibi konuşmadan evvel. Bu topraklar, gerçekten…
Woolf, Dickinson ve Jiri
Belli başlı yazarlar var, bunlara eleştiri kabul edilmiyor, hangi kertede okur olursanız olun, fark etmez. Bu yazarlara dil uzatamazsınız, beğenmek zorunda değilsinizdir ancak beğenmediğinizi dile getiremezsiniz, yadırganırsınız. Virginia Woolf da onlardan biri. Mrs. Dalloway adlı kitabında (Başyapıtı mı bilemiyorum, bence değil. Nasıl ki Dostoyevski’nin başyapıtı olarak Suç ve Ceza’yı gösteremeyeceksek pek sevgili Clarissa için de…