-Bilmem, bana su verdi. Daha önce kimse bana su vermemişti, aynı bardaktan hem de, tiksinmeden içtim.
-Şu bardak mı?
-A-ha.
-Sonra?
-Sen cennet sendromu nedir bilir misin? Bu aslında psikiyatrla–
-Yani ne alakası var şimdi bunun konuyla, detaylarda çok boğul–
-Dur bi’ dakika. Dinle. Bak, bu cennet sendromu çok ilginç bir şey. Henüz tıp dünyasında kabul edilmemiş bir hastalık, genelde de zengin ve başarılı insanların yakalandığı. Sözgelimi insan her şeye sahipse; kadınlar, arabalar, yatlar, katlar; ya da hayallerini gerçekleştirdiyse, ya da işinde ulaşabileceği en yüksek noktaya çıkmışsa bıkıyor, sıkkınlaşıyor, bunalıyor. Kimi hiç ilgilenmediği zevkler peşinde koşuyor, kimi kendine sanal bir gerçeklik yaratıyor vesaire. İşte tam da bu noktada kendine sorunlar yaratamayacak kadar her şeye sahip olan kişilerse bu sendroma tutuluyor. Onda da böyle bir sendrom vardı.
-Sanmıyorum ki çok zengin olsun?
-Yok, bununki başka.Yani başka türlü bir zenginlik. Evet evet, zenginlik denilebilir. Yani illaki somut anlamda, para anlamında bir zenginlik olması şart değil. İlişkilerde her şey kusursuz biçimde ilerleyince insanların çoğu kusur arar, ve aslında pek çoğu da bunu bulur. Bu yüzden cennet sendromuna yakalanmazlar. Evlilikler bu yüzden ya süregelir ya da biter. Bütün o şüpheciliğimizin altında yatan düzgün giden şeylerden rahatsız olmamızdandır. Çünkü hayat sıkıcılaşır. Çünkü ne zaman hangi örneği vereceğini, yemek yerken ağzını şapırdattığını, hangi pozisyonlardan hoşlandığını bilirsin. Bütün insanlar huzur arar da huzuru bulunca kaçıp gider, ya da asalaklaşır ya, o hesap. Örneğin biri bir koleksiyon yapar ve gün gelir o koleksiyonu tamamlar, ve amacı da tamamlanmıştır yani, anladın mı, bu adam şimdi ne yapacaktır kalan hayatı boyunca? Harcadığı para filan önemli değildir, onu bu hayatta tutan sadece bir şey -ki bu yeterlidir- vardır. Sadece tamamlanmışlık hissine sahip olabilme hissi. Peki tamamlanmış bir koleksiyon, bu hayatta kime yarar, belki öteki koleksiyonculara, peki ya koleksiyonu yapana? Cıks, yaramaz. Tam da bu yüzden bu sendroma yeniden kapılmamak için koleksiyonunun en nadide parçasını yakar, hatta yok eder. Ve, vola. Hayata yeniden tutunma amacına ulaşılmıştır. Bu hastalığın tek tedavisi budur işte. Hayatın tamamlanmışlığı ölmediği sürece rahatsız eder insanı, emeklinin kendine ‘icatlar çıkarması’nın bir tık üstü, kapiş? Bir şeyi arayış, ama ne olduğunu bilmeden, hep sürüp gitmelidir psikolojimizin ‘düzgün’ olabilmesi için. İşte bu kız da beni terk ettiğinde bu düşüncedeydi.
-Her şey çok güzel ve kusursuzdu, ve bu böyle süremezdi, öyle mi?
-Kısmen öyle. Bazıları bu kusursuzluk bozulmasın diye terk eder, mesela benim gibiler. Bozulacağını, masumiyetin kaybolacağını bildiğinden. Bu kısmen kolay bir gitmedir, hayallerinde yaşattığın ilişki gerçeğine oranla her yönden tatmin eder seni, daha tatlıdır bile. Nasıl olabileceğini düşünmezsin fazla, her biten ilişki gibi sonlanacaktır nihayetinde.
-Ama bu öyle değil. Bu daha zor, her şeyin kusursuz süreceğini bildiğinden gitmek.
-Kesinlikle. Ne yapabilirsin ki yani? İnsan korkar, ve bilemez, ve inanamaz. Şimdi sana peygambersin dese biri ne yapardın, herkes sana inanacak ve senin yolundan gidecek, en doğru insan sensin. Anladın mı? Önce yakmak karalamak istersin, sonra kaçar gidersin. Usul usul eğip başını takip edemezsin ki, yan yana bile yürüyemezsin bu çağda. İnsanlar huzur arayışını huzurun kendisinden daha çok seviyor.
—
Tamamen bağımsız son zamanlarda en çok dinlediğim “5 Türkçe Şarkı”yı da şuraya koyayım, liste gibi.
5- Beşinci sırada, doğum günümde bana atılan şarkılardan biri var. Teşekkürler Ness.
4- Bu şarkıyı daha önceden bilmiyordum, şiiri hakkında yazılan yorumlara bakıyordum, tesadüfen dinledim, ve en çok dinlediğim şarkılar listesinde dördüncü sırayı kendisine bırakıyoruz. Cahit Külebi’yi seviyoruz.
3- Şimdi zurnanın pırt dediği yere geldik. Bizim zurna ne zart diyor, ne de zurt, hatta zort bile demiyor, pırtlıyor. Profesörlerle yaptığımız içme akşamından geriye kalan bu. O günden beri sürekli dinliyoruz efem.
2- Bu şarkıya ölüyorum, bitiyorum ve daha da ölebilirim, ikinci sıraya düşme nedeni artık dinlemekten bıkmış olmam, yoksa biraz daha ölebilirim birkaç zaman sonra.
1- Ama aslında içimiz bu, yani saklayacak halimiz yok, bende bir video var onu paylaşabilsem keşke ama o kadar da teknolojiden anlamıyorum. Gene Cem Karaca’dan geliyor. O Merhabaaaaa deyiş var ya, özellikle bendeki, beni böyle çok daha fazla öldürüyor.
Not: Komik olan, kadın sesi seven, hatta erkek sesini duymamayı yeğleyen ben, listeye bakınca da fark edileceği üzre hep erkek şarkıcıları dinlemişim son zamanlarda.
Bonus Şarkı:
Eeee, o kadar erkeğin içinde bir kadın olmalıydı. Ömer Hayyam zekâsına ve bu şarkıya ne kadar öldüğümü anlatamam, çok ölüyorum. Üsttekilerden arta kalan zamanda biraz daha fazla ölüyorum.
2 thoughts on “Cennet Sendromu”