Yurtdışında ilk zamanlar çok da Türklerle takılmak istemezsin, ama belli bir süre yaşadıktan sonra anadilini özler ve eğer şansın yaver giderse çok iyileriyle tanışırsın. Hiçbiriyle görüşmesen de artık bahsetmen lazım gelir: Osman, İnci ve Batuhan. Sonradan gruba dahil olan bir de ben.
Osman beni barlardan toplar, evin kanepesine yatırır. Ayakkabılarımı bile çıkarır, hiç gocunmaz. Beraber hamburger yeriz.
Batuhan grubun abisi gibidir, özlediğin yemekleri yapar. Bolulu.
İnci kızlarla tanışmanı sağlar, müthiş pozitiftir.
Ben… Bense zannediyorum yabancılarla iletişimden sorumluydum. (Hollanda temsilcisi =P) Bir de içip içip sapıtınca eğlence boNbası.
Bu üçlü ile tanışmam çamaşır yıkamak için 5-10 yuro ödemenin artık canıma tak etmesi sayesinde gerçekleşmişti. Sağı solu soruşturup, Batularda almıştım soluğu. Utanç içinde kirlileri getirmiş, onların çok normal bakışlarıyla daha da yerin dibine girmiş, misafirperverlikleri karşısında şaşkına dönmüştüm. Bir süre ilişkimiz bu minvalde ilerlemişti. Ben beş günde bir gelir, çamaşırları makineye atar, bazen Osman bazen İnci ile laklak eder, Batuhan’ın yemeklerinin tadına o zamanlar aç olmadığım için bakamazdım. (Utanıyoruz dedik ya, hayret yani.)
Zannediyorum üçüncü gidişimde artık bunlara bir şey almalıyım kafasına girdiğimden 100’lük votka ile çıkagelmiştim. İnci’nin de erken saatlerde kudurukluğu tutmuş olacak, pat diye açıp kokteylimsi bir şeyler hazırlamıştı bize. Batu bile bize katılmıştı. Fırın patatesleriyse sonradan dahil olacaktı partiye, henüz kokusunu duyabiliyorduk.
Çeşitli müzikler dinleniyordu elbette. Türkçe ne güzel şarkılar vardı bilmediğim. (Yoksa votkanın işi mi?) Bunların parçası çalınca Anastasia bile odasından fırlayıp bize katıldı. Olmazsan olmaz. Şarkı yeniydi yeni olmasına ama, artık ne kadar dinlemişlerse Rus’a bile öğretmişlerdi. Hepsi beraber kalkıp oynamaya ve şarkıya eşlik etmeye durdular. 1-2-3 derken ben de ezberledim birazını.
Sonra bi’ an için durup, “Bu kadın… Azgınlığından bahsediyor,” dedim.
Nasıl yani, onlar-bunlar derken açıkladım: “Toprağı işte vajinası, kurur gider, sadece onunla seks yapmak istiyor. Ateşi var işte, susturabilecek bir kişi var, onu istiyor. İlla aşk olması gerekmez, kendisi o herife deliriyor yani.”
Biraz durup bana hak verince güldüler. O ara görevimi bilinçdışımda benimsemiş olacağım ki Rus’a olan biteni çevirdim. Utandı. O utanınca daha da güldük ve hep beraber bardaklarımızı ağzımıza götürdük. Gruba dahil olmuştum. Nihayet, Batu’nun patateslerini utanmadan tadabilecektim.
***
Müzik dinlemekten ne kadar nefret ettiğimi şu postta belirtmiştim. Nedeni elbette hep çalan belli başlı parçalar, sürekli maruz bırakılmak or’da bur’da. Yeni tanışılan ya da daha önce beraber müzik dinlemediğin biriyleysen ama, bu eylem hâlâ eğlenceli.
Aytaç’ın müzik zevki pek uymaz bana ama verdim kontrolü, çünkü kendi listeme, kendi listemin algoritmasına dayanamıyordum artık. Başkası ile yolda iken de sesli kitap dinleyemezdim ki. Tam acılardan kusmak üzereyken başlıktaki şarkı çaldı. Ve Güliz Ayla’nın hatırlattıkları üşüştü zihnime. Benim de bahsetmek zorunda olduğum şeyler… Bu şarkısı da yeni değildi elbette ama beş yüz seksen kere dinlememiştim. Ve onca senedir ilk defa çalıyordu.
1-2-3.
Yine ezberler gibi oldum. Yalnız bazı saçmalıklar vardı. Yalnızca nakaratını dinlemek lazımdı. Sonra düşündüm. Osman, İnci ve Batuhan’dan bahsederim dedim öncesinde. Sonra da müzik dinleme nefretinden. En son da editörlüğe gelirdi sıra:
Serinin ilk versiyonunda da belirttiğim üzere anlatım bozuklukları değil canımı sıkan (Senden, benden bahsetmem lazım/Kim varsa umudunu kaybeden gibi yerler değil yani), edebiyat yoksunluğu, anlamsızlık ve saçmalıklar. Bu arada elbette Güliz Ayla değil, Sıla Gençoğlu oluyor muhatabımız, müziğe sözleri o yazdığı için.
“Hey gidi ben, sana ne oldu öyle, ki emindin aşksızlıktan
Yalnızlık fihliste eski sevgili, muafsın mutsuzluktan”
Tamam emindi, biri geldi, hayatını değiştirdi, buraya kadar her şey çok güzel. Yalnızlık fihristeyi bile anlıyorum, hani eski sevgilisi yüzünden yalnız kalmıştı. Tamam, harika. Yahu, neden herif muaf olsun mutsuzluktan? Seni yalnız bıraktığı için mi mutsuzdu? Büyü mü yapmıştın, beddua mı etmiştin adama? Hani üzerindeki büyüyü mü kaldırıyorsun, nedir yani ablacım? O kadar çıldırmışsın, yenisi karşısında coş coş olmuşsun, kaşından gözünden söz edeceksin, umudunu kaybedenlere umut olacaksın harika, ama neden yani bu eski sevgiliyi anma ihtiyacı? Sıla dedik muhatabımız ama Güliz Ayla, sen de hiç demedin mi konserlerde, festivallerde şarkıyı söylerken ya ben ne diyorum şimdi amk diye? Hadi orasını kendine söylüyor, yalnızlık fihriste (eski sevgili) mi diyor anlamayanlar için böyle parantez içinde? Bu kadar mı geri zekâlıyız biz dinleyiciler olarak? Yeter mi, yetmiyor çünkü saçmalama seansı ikinci girişte de devam ediyor:
“Tanışığız bir yerlerden, benzerliğimiz aynıyla kavgalı olmaktan.
Ne güzel zamanlama, tesadüf mü sanmam, muafsın mutsuzluktan.”
Aynıyla kavgalı olmak nedir? Benzer eski sevgililer mi edinmişsiniz geçmişte? Benzer şeyler yaşadığınız için mi birbirinize tutunmuşsunuz? Bu aşka kulp bulmak olmuyor mu? Aynıyla ne demek kendi başına hem? Yoksa aynı şeylere mi hınç mı duyuyorsunuz (mesela Suriyeliler) da sevgili oldunuz?
Tesadüf değilse ne? Kader mi, enerji mi, çekim yasassfsdlgkmflgd. Allahım delirmemek elde değil, bu kadar aptalca sözlerden/sözlerle delirmemek gerçekten elde değil. Yine de nakaratı hat’rına dinliyoruz, o kısmı dinleyip kapıyoruz. Ve daha az Sıla’yı duyacağınız, daha sakin bi’ cover’ı mevcut, şöyle alalım.
Şarkının orijinalini de aşağıya bırakıyorum. İngilizce çevirisine bakınca sözlerinin gerçekten alakası yok, masum olan benim, orospu olan sensin kıvamında gibi daha çok:
Sanıyorum sözleri özellikle saçma yapıyorlar, derin bir anlam içeriyormuş gibi bir hava, sen de “ o kadar saçma olamaz, mutlaka benim anlamadığım çok derin bir şey anlatılıyor burada” diyorsun:))) müziğe odaklanın sözleri takılmayın mı demek istiyorlar yoksa?:))
müziği de kendileri yapmamış ki hahahhh, neyse en azından bana bir yazı yazdırdı diyelim =P
Subliminal mesajları şıp diye çözüyorsun da sözlerde; Dm’de çuvallıyorsun. ben de buna bitiyorum hahaha.
Sıla gayet net bence; “instada fotosu paylaşılacak; twiti retwitlenecek cillop gibi sevgili yaptım; ona buna paylaşıcam. Sosyal medya mutsuzluk+depresyon diyenler mutsuzluktan muhaf bekleme yapmasınlar. bal gibi de mutluyum; eski sevgiliyi de bildiğin fihriste gömdüm telefonun kişilerinde bile kayıtlı değil.” diyor.
Öyle demiyor mu?
kjsfsdfhajkakaa, ya ölücem gerçekten hahahahhhha. dm kutum olmadığı için çuvalladım sanırım ya =((( nalet!!!
en fazla whatsapp profillerinden takip ediyorum kimilerini, yani ne çabbbbbbuk sevdin de profilini paylaşıyorsun diye atıp tutuyordum, meğer mevzu çok başkaymış hahahah