Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Keşke Ben Yazsaydım: Koyu Laci Siyaha Yakın (2006)

Candan Erçetin, Sezen Aksu’nun Keskin Bıçak adlı şarkısını seslendirdikten sonra, “Valla benim öyle şarkı kıskançlığım yoktur ama” der Minik Serçe’ye dönerek, “keşke ben de söyleseydim ya da ben söyleseydim dediklerimden bu şarkı, çok içime dokunuyor.”

Alıntılarla yaşadığım zamanlardan kalma bu lakırdılar, iki çok sevdiğim şarkıcı arasında gidip geldiğinden ötürü benim de çok içime işlemiş olmalı. Candan şarkıyı söylemeden evvel bence Türkçe yazılmış en iyi aşk şarkısı da diyor hem. (2018’de de bahsetmişiz.)

Belki de tam da bu yüzden, bir metni beğendiğimi söylemezden (evet z ile) evvel hep aynı şartı ararım bugün bile: Keşke ben de benzer bir şey yazsaydım ya da bunu ben yazsaydım diyor muyum?

Çünkü hem hakkını teslim ediyorsun hem de kendi eksikliğini biliyorsun. Bizde, üretici işlerle uğraşanlarda, nedense bir türlü tutturulamayan dengeler mevcut: Ya bok gibidir üretilen ya da sadece şanslıdır öteki, ya da ancak ve ancak iyi kotarılabilmiştir. Ama asla özenilmez ona, hatta kendinden iyi olduğu dile bile getirilmez çoğusu. Gerçi bizde özenilme iyiden iyiye taklide giriyor ki belki de özenilmemede fayda var bile diyebiliriz. Ne demiştik, denge mi demiştik?

***

Genelde yazılarımı bir şeyi izledikten hemen sonra, sıcağı sıcağına yazarım. Başka bir yazı daha yazdığımda (taslak da olabilir bu) bir önceki yazıyı gözden geçirip, yayımlarım. Ama iş Koyu Laci Siyaha Yakın gibi anlatılara gelince bir süre elimi kolumu koyacak yer bulamam. (Donumun içi tek çare.) Heyecanlanıp heyecanlanıp filmi tekrar tekrar durdurur, ayağa kalkar koltuğuma dönerim. Yarım saatte dibine gelinmiştir mesela şişenin. Kendi omzuma öpücükler kondurmaya da başlamışsam, sonunda zırıldayacağım ve uzun süre hakkında konuşamayacağım kesindir. KoyuLaciSiyahaYakın* (bir öykünün ismi bu kadar mı güzel olur, bu kadar mı daha en başında bana bayılacaksın diye seslenir uzaktan yarabbim) hakkında bazı sevdiğim şeylerden bahsetme zamanı geldi gibime geliyor:

Son 10 senede, takıntı hâline getirdiğim bir mesele mevcut. Biraz aklı başında diyebileceğimiz, gelir/eğitim seviyesi yüksek kadınların “anne olma isteğinin” gerek hemcinsleri gerek karşı cinsler tarafından yadırganan, hatta neredeyse ayıplanan bir durum gibi görülmesi.

2018-2021 yılları arasında İngilizce derslerinde gelecek zamanı işlerken her küçük kız öğrencime büyüyünce ne olmak/hayatında neler olsun istiyorsun sualini yönelttim. İnanılması güç ama, yalnızca bir (1) kişi ileride muhakkak anne olmak istediğini dile getirmişti. (Çünkü çok daha önemli işler vardı halledilmesi gereken.) Akabinde hemen o öğrencimi bağrıma basasım, bütün dünyaya duyurasım gelmişti elbette… Çünkü ne vardı yani, hiç bebekle oynamamış gibi daha küçükken, bu da neden söylenemesindi? Benim ya da o sınıfta olan öteki öğrencilerin ne düşündüğünün ne önemi vardı, neden milyarlaca insan aynı boku yemişken kendi de yemesindi, yahu bu dünyada suratına işenmesini talep eden insanlar varken ve bu bile o kadar da ilginç, garip bulunmazken, allahın bebeğini istemenin tam olarak nesi bu kadddddaarrrrrrr tuhaftı ki?

***

İşte tam bu konuyu benden önce ve ha-ri-ka şekilde ele aldığı, bam diye karakterine söylettiği için Daniel Sánchez Arévalo Beyi daha filmin en başında çok kıskandığımı şuracıkta belirtmeliyim. Bunu önce ben yapmalıydım. Sonra o baba yıkama sahnesi, teras konuşmaları, ana karakterin her bakımdan kendini yetersiz düşündüğü kişiden kopamaması ve her defasında neredeyse daha da aşağılanmasını; Pretty Woman’dan beri ilk defa seksin değil ama öpüşmenin sevme ile bağlantısı olduğu fikrine değinmesini, cansız manken sahnesini, yetmeyip erko arkadaşlığını “seks yapmayı hiç istemeyecek kız arkadaşım gibisin sen benim için” şeklinde özetlemesini, hemen hemen her şeyi ile (gay masöz ve yakın arkadaşın babası hariç) çok ama çok kıskandığım, yine çok ama çok ama çok sevdiğim bir film/metin oldu Azuloscurocasinegro. Keşke ben yazsaydım.

***

Bu yazı da bir süre sonra bi’ seriye dönüşür mü emin değilim ama şunu demekte beis görmüyorum: Koyu Laci Siyaha Yakın (ismini de o kadar çok seviyorum ki sürekli yazmak istiyorum oraya buraya) İspanyol sinemasında gördüğüm en güzel aşk filmi. Ya da aşka dair film.

*: İsim ayrıca bir dönem emoji kalplerin ne renk olduğu hususunda Ness ile atışmalarımı hatırlattı bana. Ben kalbin siyah olduğunu söylerken o koyu lacide ısrarcıydı. Koyu Laci Siyaha Yakın diyelim Nessciğim =PP

 

, , ,

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »