Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Bir Farah Zeynep Abdullah Meselesi: Sezen Aksu’yu Sevmek ve Yanıyom Ölüyom

Sevgili buster, sen de iyice pop yazarı oldun. Eh, insan biraz da zamanına benziyor iç ses.

Her ne kadar FZA’nın hemen her dediğine katılıyor olsam da (ki kendisi gerçeklerden, olmuş olaylardan söz ediyor, yani istesek de katılmamak mümkün değil) sevdiğimiz bazı sanatçıların birtakım söylem ya da eylemleri bize, bilhassa bugünkü bize ve düşüncemize pek uymayabiliyor. Hatta bu durum benim için öyle bir noktada ki, pekâlâ yazı serisi hâline bile getirebilirim bu sevgileri. (Bir sonraki yazının spoiler’ını da verelim, Orhan Pamuk, ki o da bu meselede yerini gayet tabii ki alabilir.)

Yine de ben hâlâ müthiş bir iyimserlikle çoğunun söylediği/yaptığı şeyleri çok da bilinçli bir şekilde söylediğini/yaptığını düşünmüyorum. (Buna benzer bir yazı şurada yazmıştım, AKP gene gitmedi orası da ayrı hahahahaha.) Ancak en sevdiğim basketbolcu Isiah Thomas’ın da dediği gibi “words carry weight” (yani, bu nasıl Türkçeleşebilir bilemiyorum, söylediğiniz sözlerin bi ağırlığı, önemi vardır ve bunlarla hayatınız boyunca yaşarsınız gibi gibi belki) bağlamında düşünüldüğünde Sezen Aksu da elbette ak-kaşık değil. Yine de bu durum onu sevmemi engellemiyor. Tam da bu yüzden (bilmeme rağmen değişmediği için) Sezen Aksu’ya olan sevgim baki. Üzgünüm Farah’ım Zeynep’im, duymak istemiyorsun belki ama Sezen Aksu’nun üretimini, sanatını seviyorum ben.

Bu noktada şunu da belirtmek isterim ki, sanatını sevdiğimiz kimseleri de bir çeşit tanrı katına çıkarıyor, sevdiğimizi sevmeyenlere küsüyor ve hatta sırf ürettiği şeyleri takdir ediyoruz diye benliğini bile sevmeye, kendimize yakın bulmaya başlayabiliyoruz. Bu da elbette bizim zavallılığımızı ele veren bir durum. Hatta ve hatta Dostoyevski’den (ki kendisi da ayrı bir “mesele” olabilir) bir alıntı yapacak olursak, “Her kim ki bana İsa’nın gerçeği ve gerçeğin de İsa’yı kapsamadığını ispat edecek olursa, o zaman ben, gerçeğin değil, İsa’nın yanında saf tutarım.”

*

Birçok yabancı kelime yazılarımda geçirsem, demin yaptığım gibi alıntılasam da Türkçe’yi çok seviyorum. Hem o -yine daha önceleri belirttiğim- gizli, gizil haline, hem de değiştirilebilir yapısına ba-yı-lı-yo-rum. Türkçe bir şeyler yazmaya, üretmeye müthiş önem veriyor, düzgün konuşmaya, savsaklamamaya gayret ediyor, ve dahi çevremde bu şekilde hareket edenler olursa onlara -hiç yapmazsam- yargılayan gözlerle bakıyorum.

Tam da bu yüzden Sezen Aksu’nun bende değeri, aklınıza gelebilecek en büyük çirkinliği yapmış olsa/yapsa dahi, değişmedi, değişmeyecek. Yalnızca şarkılarını sevmek değil bahsettiğim. Türkçe’ye kattığı o kadar çok şey var ki, kendisini bugün çıkardığımızda belki evet yine popüler müzik olurdu, olacaktı, ama bu hisler olacak mıydı ondan çok emin olamıyorum. Ve bu hisler o kadar kıymetli ki, şarkıları ve hatta romanları tam da bu unuttuğum hisleri yeniden hatırlamak için dinliyor ve okuyorum.

*

Sezen Aksu ise iki hafta önce gelen bir bildirimle 1995 yılına ışınlıyor bizi:

Şu dakikada 5 saniye boyunca yaptığı boyun hareketi, ve şuradaki oyunculuk beni öl-dü-rü-yor. Yani aslında hani sözlerindeki güzellik (ve bu şarkı özelindeki doğallık*), müziğin harikalığı (kemanda Atilla Özdemiroğlu’na da selam olsun, bir yerlerde alabiliyorsa), kendisinin bir içim su gibi olması (ki ben Sezen Aksu’nun tipini çok se— daha doğrusu benim tipim değildir çok kendisi) değil mesele, mesele hem bunu üretip, hem de bu en içten ve en pürüzsüz performansı yine kendisinin vermesinde. İşte tam da buradaki işi ve birçok insana katkısını görünce, şahit olunca, ne yazık ki FZA’nın en büyük düşmanı yine benim gibiler oluyor sanırım =/

*-benimki,
-kaptırmanın bir sonraki seferde “gaptırmak” olması,
-ya(r) bende akıl mı var? repliği,
-şarkının ismi,
-bıktırdım,
-bakın burası çok mühim, anasına değil babasına haber verilmesini istemesi (çünkü anne zaten anaçtır, ağlama etme kızım deyip pasif kalabilir bu sevgiye, hâletiruhiyeye, ama istenen, ihtiyaç o değildir; kulağına arada bir şeylerin gittiği babanın haberdar edilmesi, artık bitecek raddeye gelen kendinin ya da bıktırılan sevgilinin kulağının çekilmesidir) o kadar harika ki, söyleyecek söz bulamıyorum.

 

 

, , ,

2 responses to “Bir Farah Zeynep Abdullah Meselesi: Sezen Aksu’yu Sevmek ve Yanıyom Ölüyom”

  1. […] benim bu konuda aslında çok umursamaz bir hâlim var. Ben yalnızca işi ele alıyorum (yine FZA’ya selamlar olsun) ve diyorum ki hadi manipüle etmeyi bir kenara bırakalım, bu Kafamda Bir […]

  2. […] bir süredir en sevdiğim basketbolcunun Isiah Thomas olduğundan şu yazımda bahsetmiştim. Belki kendisi için ayrıca özel bir yazı yazarım ama konumuz bugün o […]

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »