Geçenlerde arkadaşla sahildeydik. (“Arkadaşla”, kim bu arkadaş?!!!! Tanımazsın. İsmi ne!!111!!) İnsanın bilime veya sanata adayabilmesi için kendini, bir şeyleri sorun etmesi gerekir kendine, dedim. Sorun edilmeyen yerde ikisi de olmuyor. Biri, çocuğunu izlerken, aynada kendini ne zaman fark edeceğini “sorun eder”, ve bunun üzerine çalışmaya başlar, ve bu sorun edene eşlik eden bir beş kişi…
Yazamama Sayıklamaları, Bahaneleri, Yalanları
Yazan herkesi kıskanıyorum. Ecnebilerin “writer’s block” dediği durum bu olsa gerek. Ama ortada bir “writer” yok ki, “block”u olsun değil mi sayın okuyucum? (Şimdi hepiniz kültürlü insanlarsınız, olmadı internet kullanıyorsunuz ama bu lafı da açıklayalım, çünkü bu İngilizceyi herkesin bildiği bir dil sanan insanları hiç sevmem. Yazar tıkanıklığı diyebiliriz duruma sanırım. Ha, neden İngilizce giriş…
-Bütün dünyadan nefret ediyor gibisin,
Geçen yazıda Kış Uykusu’ndan bahsetmiş, çok sevdiğim yerleri koyamamıştım. Şimdi karar verdim: Bu laflar blogda durmalı ve bakıp hatırlamalıyım. Unutmamalıyım. Üzgünüm, bunu yapmam gerekiyordu. Nihâl N ile, Aydın A ile belirtildi. Filmi izlemek isteyenler için azıcık da olsa bilgi verebilir. Ha, bence seyri etkilemez ama, ne bileyim okuduktan sonra küfür etmeyin de. Gerçi siz etmezsiniz….
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
İle “Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı” kuzen sanki -hep ikisini karıştırırım-, “Çok Eski Adıyladır” ile de kardeş -kardeşler karışmaz-. Bilemiyorum. İsimlerini çok sevdiğim bu kitapların içeriklerine bayıldığım söylenemez. Sadece Bilge’ninki için bir şey demek istiyorum, daha önce yine internete konulmamış şu cümleler, benim kitapta en vurulduğum kelimeler, nasıl olmaz bilmiyorum, belki de yine ben bulamadım: “Oysa…
Abartmalı, Acındırmalı
Annem oldukça sabırsızdır. Bir şey sorduğunda hemen cevap vermelisin. Zaman geçiyor çünkü. Oysa ben düşünüyorumdur. Belki sorduğu soruyu, belki bambaşka bir şeyi. O anda bir şey yapıyorum yani, evet kesinlikle yapıyorum; belki sorduğu soru ilgimi çekmedi, belki bana birisini hatırlattı, belki sapıkça bir şey aklıma geldi, belki de dalıp gittim -olur a- belki de hiçbiri….
Kâğıt bebekler bekler
“Hangi parça, hangi rastlantı? Belki de inanılmaz ölçüde ufak bir şey. Bir tırnağın kesiliş biçimi; azıcık eğrilemesine kırılmış bir diş; saçın kıvrımı; konuşurken, sigara içerken bir parmakları açma biçimi belki. Bedenin bütün bu kıvrımları konusunda, onların tapılası olduğunu söyleme isteği duyuyorum.”
The Sopranos ve Breaking Bad
Sevdiğim iki diziden iki karışık kayıt, bu laflar bu dizileri dizi yapan yo! Why don’t you get the fuck outta here!?=)!’^^+%&&/()? En güzelini Paulie abimiz söylüyor elbette. Ben aslında “bitch”leri ayrı, “yo”ları ayrı seviyorum da; neyse bunu koyayım dedim. Hem sevdiğim “Mr.White” deyiş de var. *Üstteki ikisini izleyenler için hediye: Bu sahne Friends’ten, ne de…
Yazamamak, Kız Arkadaşım ve Çocukluk Üzerine
Bakın baylar, yazmak kadar yazamamak da beni var eden bir şey. Kendimi öldüresiye saklamam, saklandıkça daha da dolmam ve en sonunda dayanamayıp bir şeyler çiziktirmem hep bu yüzden. Sizi bilmem baylar ama ben yazamamanın verdiği hazza vâkıfım. Onu bilirim, onu içimde tutarım ve onu sever, okşar hatta öperim de. Evet öperim. Siz sadece somut şeylerin…
Cehalet
Oscar Wilde’ın bu kadar uzun yaşaması (kısa ama uzun) bile mucize, yahu yazdıkları bile inanılmaz iğneleyici, konuşması nasıldır kim bilir. En sevdiğim aforizmalarından biri benim de sevdiğim ve sevmediğim isimlere laf atar gibi söylediği şu sözler mesela: “Herkes üç ciltlik bir roman yazabilir. Bunun için hem hayat, hem edebiyat konusunda tam bir cehâlet yeter.” Yani…
Hitler, Platoncu (Eflatuncu) muydu?
Hanımlar-Beyler, Kadınlar-Erkekler, Bayanlar-Baylar, Şu yazıyı yazdığımda Platon ile ilgili şeyler okuyordum. Nihayet kendisinin çalışmalarını hatmettik ve ilginç bir şeye rastladık. (Gene bi’ anda çoğul konuşmaya başladım, hayırlısı.) Bu Platon’un yazdıkları, bildiğin Hitler’in uyguladıklarıydı yahu! Çocukluğumdan beri Hitler’e dair birçok taraflı/tarafsız şey okudum-izledim ama adamı daha önce hiç birine bu kadar yakın görmemiştim. Evet evet, Platon’a….