Şenceylik benim ne diyeceğimi çok umursamaz ama birilerinin de çıkıp doğruları yazması lazım ki kişi ilerleyebilsin. Maalesef (aslında daha çok iyi ki) hayatımız “YouTube’da dislike sayısını göstermeyelim, dümenden de olsa üreteni teşvik ediyor gibi görünelim” kafasında ilerlemiyor.
Kimi insan için kusurlar, bir bakıma, o kişiyi bilhassa sevme biçimlerini oluşturur. Denir ki yamuk bir burun, tam açılmayan bir göz kapağı, kırık bir ön diş, kıvrık bir kulak seksapaliteyi artırır. Eğer “kusursuz güzel” numarası yapmıyorsa kişi.
Bununla ne demek istiyorum, eğer bir şey yaratıyorsak, ve bu yarattığımız şeylerde de çok güzel kırıntılar varsa, bunu gereksiz süslemenin âlemi yok. Çünkü bunlar, hâlihazırda olan güzelliği de -neredeyse- alıp götürürler. Hani, Holden der ya, bir dansçı/aktör vardı ve süper dans ettiğini/rol yaptığını ve süper güzel/yakışıklı olduğunu biliyordu ve bu da bütün güzelliği öldürüyordu diye, işte tam da bu demek istediğim. Bu şarkı, ne yazık ki, tam da bu.
Eğer güzel bir şey yakaladıysan, ki yazıda en önemli şeylerden biridir, onu sunabileceğin en incelikli şekilde sunmalısın. Öteki türlü (biliyorum çok zor bir şey yaratmak ama, ve biraz büyüsü de burada) her şey inanılmaz avam kaçar.
Oysa o kadar güzel ki…
O kadar güzel olabilirmiş ki sadece kısa olabilse ve kendine yetmeyi bilebilseymiş, boş yere alakasız cümlelere (asansör, çingene&gül, Demet Akalın vari laf sokmalar) girişmeseymiş (buna ben hissetmediği şeyi kılıfına uydurup belagat etme diyorum) kalbimi bırakır, ceketimi ilikler, ayakta alkışlardım parçayı. Ama mükemmellik yerine popülarite tercih edilince sonuç anca bu olabiliyor.
He, bu kadarı da 20’li yıllar müzik piyasası ve kitle için yeterli mi? Müthiş yeterli. Gayet yerinde. Ama böyle olunca nihayetinde elde yahu ne alakalar ve umarım ileride daha iyileri olurlar kalıyor.
Yine de ilk kısmı çok seviyorum tabii ki, dinlemelere doyamıyorum ama ikinci dakikadan sonra tekrar başa alıyor, öfke duyuyorum.
Şarkının şahane kısmını (ense bölümüne ayrı bitiyorum) ve videosunu koyup toz olmak şu durumda en iyisi:
“Kırıldı vazo, geri gelmez
Gencim evet, bilirim ama, içim elvermez
Bir daha öyle sevmeye.
Bir daha öyle sevmeye.
Yıldızlarla bir tuttuğum elleri, ah, yalan mıymış?
Yakamozlarca gülen gözleri, ah, yalan mıymış?
Yakamozlarca gülen gözleri, ah, yalan mıymış?
Beşiktaş sahilindeki taşa vuran suyun sesi,
Sinemada öptüğüm o toprak kokan ensesi
Hepsi, hepsi yalan mıymış?”
Sinemada öptüğüm o toprak kokan ensesi
Hepsi, hepsi yalan mıymış?”