Arada uzun uzun mektuplar yazıyorum, böyle suratım beş karış mektuplar oluyor genelde, dışım gülse de içim böyle. Bu başlık da aşağıda bir bölümünü paylaşacağım mektuba verilen isim. Kendisi biraz şanslı birisi, ben ise aşağıda anlattığım gibiyim, biraz böyle, birazı da düzenlemeli paylaşım.
“Öncelikle bu hafta ne oldu, bu hafta eve gittim. 1 gece 2 gün kaldığım evde birçok kavgalar ettim, birçok anlaşmazlıklar, birçok laf salatalığı, birçok üzüntülü günler. Birçok kişi ile paylaştım durumu da. Yani daha doğrusu öteki insanlarda da böyle şeyler oluyor mu diye düşündüm, düşündüğümden de paylaştım, çünkü sadece bizde mi oluyor, öteki aileler nasıl, öteki hayatlar nasıl, bu yaşamasızlığın yüzde kaçı aile kaynaklı gibi sorunları çözmekti niyetim. Böyle A1 yahut A2 kitabında bir yer var, soruyor ki sizin için en önemli şeyleri 1’den 6’ya dek sıralayınız. Para, Sağlık, Aile filan var. Genelde insanların çoğu aileyi bir ya da ikinci sıraya koyuyor. Ben ise bir sıralamaya hiçbirini koyamıyorum sorduklarında. Ailem bile yok aslında 3 kişi filan aile dediğim. Ötekiler ya çok uzak, ya üvey ya da görüşmediğim insanlar. 3 kişi. Üç. İnsan merak ediyor haliyle, ben de ediyorum, bu kadar az kişi ile bu kadar sorunu nasıl yaşayabiliyorum, belki de az olduğundan mı, eksik ne, nedir yani bu eksiklik bendeki, hep mi aynı şey olur? Bir yerde oturuyorumdur, insanlar konuşuyordur, ben de dinliyor gibi yapıyorumdur, dinlemiyorumdur ama. Kafam orada değildir, sözgelimi bana birisinin yaptığı veya yapmadığı şeydedir, neden yapmamıştır veya neden öyle söylemiştir, ya da niye hiçbir şey dememiştir, ben bilmem, bilemem, bir eksiklik mi var, bilemem. Ama orada değilimdir, ta ki biraz içki içip düşüncelerden sıyrılana dek. O zaman tüm benliğimle oradayımdır, şakalar (bazen karşımdakini üzecek şakalar) yaparım. [Eski bir iş arkadaşım var, İranlı, geçenlerde hiç istemediğim halde geldi ve içki içtik, dedim ki ona işte ben eskisi gibi değilim. O şen şakrak halimden eser yok. Ben öyle hatırlamıyorum, ben öyle olduğunu düşünmüyorum dedi dedi durdu. Ben de içimden dedim sen mi biliyorsun ben mi biliyorum be amk Talibanı. Yani tam olarak öyle demedim tabii, severim kendisini, ayrıca Taliban İranlı da değil, neyse. Sonra mesela içip içip biraz kendime gelince, dedim daha iyiyim, şimdi konuşmaya katılabilirim. Sen bilmezsin, ben ne nemrutumdur bazen, öldürsen konuşmam. Dedi ki, Eveet, çünkü kendine benzer insanlarla zaman geçiriyorsun, en önemli şey de bu. Burada aslında bir parantez daha açmam gerekiyor, bu bahsettiğim arkadaş şişman idi, ama böyle şişmanlığı her bölgeye yayıldığı için şişman gözükmeyen bir şişman, 32 kilo verdi, ve bunu başardığı için aslında özgüven patlaması yaşıyor, hiç böyle arkadaşın oldu mu bilmiyorum ya da bu durumda hiç oldun mu onu da, ama böyle bir şey var. Emir’de de böyle olmuştu, Emir üniden arkadaşım. Velhasıl, işte bu adamsendecilik, bu allahım ben ne mükemmel disiplinli insanımcılık, devamında önce garsona sulanma, daha sonra aramıza katılan arkadaşıma yazma, bütün bunlar bitince de 19’luk birine sugar daddyliği yaptığını ballandıra ballandırma anlatmasını da katınca -daha önce istese de böyle değildi- benim bilenmelerim arttı, arttı ve arttı. Ve adama dedim ki, hatırlamıyorsan bana ne dediğini senin için şimdi italikliyorum, it’s not you man, it’s the beer. Sonra bozuldu tabii, sonra bozulunca ben de üzüldüm, ama kendi kaşındı, ya da ben her zamanki gibi suçu başkasına atıyorum. Bilemiyorum. Bana kalırsa bilenmemi gerektirecek çok şey yaptı ama belki de mal zaten buydu yani, ne bekliyordum, ya da ben buyum, ne bekliyordun Ahmedinejat kardeşim. Sonra soriler moriler, takılıyorumlar havada uçuştu ve gönlünü aldım, ama asla sori filan değildim yani hahahaha.] Ve o şakaları yaptığımda, yani benliğime bir anlam kazandırdığımda, yaşamaya dair bir sebep bulduğumda yahut o yaşamasızlıkla başa çıktığımda tamam oluyorum böyle işte. Bana diyor ki mesela, bu defa parantezsiz o arkadaşım, ben de depresiftim, kilo vermeden önce böyleydim her gün, dopamin dopamin dopamin, spor yapmalısın… Hayır sen depresif değildin, hiç de olmadın, hiçbir zaman her allahın günü içki içmedin, o salak ota düşenlerden bahsetmiyorum, o tam boş iş, kafası bile boş, içki içtiğinde bütün anılar hücuma geçer, bilhassa sonradan sarhoş eden şarapsa, acı-tatlı-tripli-ağlamalı-aşırı gülmeli o manik haller hemen her yerdedir, bunu bile bile istedin mi, hayır istemedin, o halde nasıl depresyon, ayrıca benim depresyonda olduğumu nereden biliyorsunlara varan şeyler. Bir de yeni tikim çıkmış, bütün okb özelliklerini ekle, bir de bu var, şimdilerde sağ başparmağımın tırnak kısmı ile kalbimin orasını iki kere çiziyorum. Yeni tik bu imiş, annem fark etti, bunu fark ettiği için kendisine dünyanın en iyi annesi ödülünü vermem gerektiğini düşünüyordu herhalde. Yani dedim olabilir, kadın benden çok çekti, ben de ondan. Hakkını veremem buraya bahsettiğim kimselerin, sana yemin ederim bana katlandıkları için hepsine sonsuz teşekkür ediyorum ama kendileri de bir bok değil yani, benim kendimi kabul etmem gibi onlar da kendilerini kabul etseler hiçbir sorun olmayacak. 3 kişilik ailemden teyzem de oradaydı, hemen dedi ki neden psikoloğa gitmiyorsun, sana kaç kere söyledim, o bu şu. Sanki hiç gitmiş de konuşuyor. Ve gene beni yaralayıcı bir şey söylüyor, ben de o kadar çok şey çektim ama hiç böyle şeyler olmadı, oldu mu bilmiyorum ki, gibisinden bir yorumda bulundu. Evet, mesele de bu zaten, mesele tam da bu, sen bunu yaşamadın, bilemiyorsun, insanlar ne istiyorsun, bu son zamanlarda ne düşünüyorsun, neleri kafaya takıyorsun gibi sorular sormak yerine, birbirinden yaftalayıcı laflar kullanıyor, örneğin kendi düşüncelerini soruyorlar, kendi cevaplarından başkasını kabul etmiyorlar ve nedenlerini de merak etmiyorlar. Martin neden üzgünsün demiyorlar da atıyorum gene bunalımda diyorlar, ya da neye kırıldığımı anlamak istemiyorlar. Ya da kolay kırıldığımı düşünüyorlar, zaten Martin kırılmaya yer arıyor gibi. Yooo, hiç de değil aslında. Martin de bir insan, ya da böyle bir insan, yapacak bir şey yok. Sanırım sonsuz bir paylaşım içinde olacağım bir hayatı yaşamayı isterdim her ne kadar nasıl paylaşacağımı bilemesem de, sanırım öğrenirdim.”