Kışların biraz daha kışa benzediği o zamanlarda, elinde Flaubert’in kitabı ile girip bahçeye, tam karşıma kuruldu Bahar Ö. Kitabı göğsünde bastırarak, kocaman sarı-yeşil gözleriyle başlıkta geçen soruyu sordu bana. Her bir parmağı başka renkte olan kesik eldiveni ve kırmızıya çalan atkısını, çok nadir giydiği eteği ile tamamlamıştı. Dizlerini dizlerimde hissedebiliyordum.
Ben 22 yaşında falan olmalıyım. Bölüm değiştirmişim. İki üç günde bir farklı kitap okuyor, gazetelerde köşe yazarı olacağımı düşünüyorum. Bahar Ö. 19 yaşında. Ne istediğini henüz bilmiyor. Sorusuna cevap vermeden önce ona bakıyor ve 19 yaşımdaki hâlimi gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. Belki de 19 yaşında hayatı sorgulamak yerine Madame Bovary’yi sorgulamalıydım diye tasalanıyorum. Oysa belki okumaya başlayan birçoklarımızın düştüğü hatalardan birine düşmüş, klasik kitapları hatmetmişim 22’ye dek.
“Yani, bilemiyorum, sanırım biraz,” gibisinden bir şeyler geveliyorum.
Bahar Ö. hemen atılıyor, “Bence değil.”
Nedenlerini anlatıyor sanırım, ama o ara dediklerini duyamıyorum. O an kendisini hemen kaçırmak, karşımıza çıkan ilk nikâh salonunda evlenmek istiyor, evimizde (“Madame Bovary orospu mu değil mi” gibi asıl mesele edilmesi gereken sorulara cevaplar aradığımız evimizde) mutlu mesut yaşadığımızı hayalliyorum. Acaba Flaubert’in dediği gibi Madame Bovary ben miyim diye düşünüyorum sonra. Çünkü Bahar Ö.’nün yakın arkadaşlarından Bayan D. ile çıkıyorum o sıra. Bayan D. yalnız kaldığımızda bana Bahar Ö.’yü kötüleyen ama akşamları onlarda kalması için de sürekli Bahar Ö.’yü evine davet eden birisi. Yaşantılarımızdan ve maskelerimizden tiksiniyorum. Hayal bitiyor hemen, ve Bahar Ö.’nün son kelimelerini yakalıyorum, benim ne düşündüğümü soruyor.
“Yani belki orospu denemez ama, özenti, ne istediğini bilmeyen, daha doğrusu bilemeyen ya da belki de ne istediğini bilen ama bu yaşamda bulamayacağının farkına varamayan/varmak istemeyen biridir,” diyorum.
*
Yıllar yıllar geçiyor, Gretchen durduk yere Breaking Bad’e ikinci kez başladığını söylüyor ve o tanıdık soruyu yöneltiyor bana: “Skyler White orospu mu sence?”
Bahar Ö.’yü ve ona verdiğim cevabı anımsamaya çalışıyorum: “Yani, sanırım öyle diyebiliriz.”
Gretchen burnundan soluyor, “Hayır, asıl orospu çocuğu olan Walter White,” diyor ve nedenlerini sıralamaya koyuluyor. Yeni yeni dizi izlemeye başlayanların en çok yaptığı hatalardan birini yaptığımı düşünüyorum klasikleşmiş yapımlarla izleme serüvenine başlamakla. Bu su hiç durmaz mı diye de geçiriyorum içimden.
*
Hayatta en çok korktuğum şeylerden biri ortaya çıkıyor böylece. Kendimi (hatta ötekilerin beni) üstün gördüğü(m) konularda yeterince bilgi sahibi olamamak, verilecek bir cevabımın olmaması. Oysa beni böyle bilmezler, hatta o yüzden fikrimi sorarlar. Kalemi kâğıdı almaya başlıyorum böylece, notlar alıyor, unutmuyor ve dersime çalışır gibi, ödev ahlakı bilinciyle izliyor ve okuyorum. İnsanların bu gibi önemli sorularına bilmeden-etmeden cevap vermemeye çalışıyorum. Artık sırf ilgimi çeken konularla ilgili sorular sordular diye hemen onları kaçırmaya çalışmıyor, benle bu gibi önemli meselelerin konuşulduğu bir evde yaşamak isteyeceklerini düşünmüyor ya da kıtalararası seyahat edilen gemide ömrümüzü geçireceğimizi hayallemiyorum. Ve yıllarca içimde tuttuğum sorunun cevabını veriyorum Bahar Ö.
Madame Bovary’ye orospu diyemeyiz. Aşk kitaplarının tesiri altında kalmış bir sonradangörme/özenti/kezban diyebiliriz anca. Etkisi hâlâ süren, Bihter Ziyagilleri, Skyler White’ları yaratan kişidir Anne Bovary. Evet böyle diyebiliriz Bahar Ö. Davasında -baştan sona olmasa da- tutarlı (bu “tutarlılık” kötü bir şey de olabilir) duruşu ile edebiyat tarihinde kaleme alınmış en gerçekçi karakter de diyebilir, Flaubert’in ruhunu şad edebiliriz güzel parmaklım, küçüğüm. Ve bu bahsi daha da uzatabiliriz, günümüzdeki insanların görsellerle özendiği Instagram hayatından girip, filmlerden çıkarak. Ama o zaman da hikâyemizin ruhuna rahmet okunmuş olurdu kırmızı atkılım, bunu en iyi sen bilirsin. Belki başka zamana, evet, başka zamana konuşabiliriz bunları. 22 yaşında iken bulunca seni, bütün bunları enine boyuna konuşacağız. Çünkü artık Madame Bovary ben değilim. Üç alıntı bırakıyorum sana. Görüşmek üzere.
*
“— Bunun içindir ki, diyordu; ben de günden güne kendimi hüzne daldırıp gidiyorum. Emma hayretle:
— Siz mi? dedi. Ben sizi neşeli bir adam sanıyordum.
— Evet, ama görünüşte öyle; çünkü herkesin önünde yüzüme bir alaycı maskesi takmasını bilirim. Ama kaç kere, mehtapta bir mezarlık görünce, gidip orada uyuyanlara katılmanın daha iyi olup olmayacağını kendi kendime sormuşumdur…”
Evlilik insanın gerçekten çok sevdiği ve saygı duyduğu birine verebileceği bir söz, dolayısıyla belli bir olgunluğu gelmeden yapılmamalı diye düşünüyorum, Madam Bovary sadece cahil bence…
Hem cahil hem de kendini gerçeklikten soyutlamış, ikincisi bana çok güzel geliyor niyeyse, keşke ben de öyle olabilsem yine =(
Kendi dünyanda yaşamak gibisi yok:))
Hahahaha evet ben de zaman zaman bu blogun çok okunanlardan olacağını düşünüyorum, ama aslında hiç de olmayacak yani demek içimizdeki Bovary henüz tam manasıyla ölmemiş hahahahah
Heyttt Savulun (lun)((un))(((n)))!!!
Drifter the Emma Bovary resurrection olarak mevzuya müdahale etmeye geldim. :p
ilginç soru. 19 yaşındaki Bahar Ö’nun aslında gelip:
‘Sence de Boulanger orospu çocuğu değil mi?’ demesi beklenirken… hahahaha
Gençliğinin baharında bu karın ağrısı romanı okuduğu için kendisini tebrik etmeden de geçemiyoruz tabi.
‘Geyiği bırak drifter’ sadede gel diyecek olursan; Madam Bovarycilik dönemsel incelenmesi gereken bir mevzu değil mi?
1850 itibariyle Hester Pryne, Emma Bovary, Anna Karanina gibi içi geçmiş adamlarla izdivaç yapmış, potansiyelli ama kadersiz kadınların, tatminsizliklerini ortaya döküp (uzun uzuun), kendilerine çıkış ararken toplumun etik değerlerini zorlayışlarını ve sonunda da alla’n inayetiyle belalarını buluşlarını konu edinen romanların yazılması… Acaba nedendir? Sormak lazım.
Bakmak lazım 1850lerde; Fransa kırsalında büyük şehirden uzak fiktif Yonville kasabası (bugünkü Ry beldesi olduğu söyleniyor) nasıl bir setting?
2021’de nüfus 775 kişiymis. O gün 200 kişi desek bunların yarısı kadın çocuk, onun da yarısı yaşlı. Gerisi de evlidir zaten.
Herkes efendi oturuyor bi Emma mı yani, kudurmuş? Bi de bunlar Katolik. no way out.
Evet bazı kadınlar daha değişik delirirler kabul. Emma’nın asıl sorunu bence; yani histerikliği, özentiliği, hayalperestliği filan bunları bi kenara bırakırsak asıl sorunu bağımlılığı. Aslında Flaubert bir iki yerde bunun sinyallerini veriyor fakat o kadar laf salatası yapıyor ki (allahım o kıyafetlerin dantellerini ilmek ilmek ilmek anlatmak zorunda sanki) arada kaynıyor.
Yani aslında hayatta doyum ararken ve bulamadıkça birşeye sarıyor.
Din, kitap, Doktor, kıyafet, ev, müzik, Katip, Markiz, din, Katip, borç+bunalım, arsenik, son.
Bugün olsa biraz daha uzun yaşardı. Liste de uzardı kanımca.
Insta+ben hep Twitter diyeceğim X değil+Enerciii+onlyfans’e ayak fotosu atıcam falan filan gibi mi hahhaha. Offf, ben de durduk yere geyiğe geçtim. Bu enerci olayını peder beyden öğrenmiş olmam fiyaskosu da acayip. Tam iki yeni, ve kendimce mühim bir meselede yazı yazmaya girişecekken yine kendimi bu geyikte bulmam…….. Belki de iyi olmuştur gerçi, bazen yazılarımı sonradan okuyunca -blogda yazarken çok fazla düzenleme yapmadığım için olsa gerek- ulan amma kaptırmışım kendimi be falan diyorum.
Not: Bu arada ben de hep aynı şeyleri söylüyorum, dönem içinde değerlendirmek lazım diye ama beyinlerimiz bunu bu şekilde düşünecek kadar gelişmiş değil. (Gelişmişse de karşıdakinin bunu öyle anlayıp anlayamayacağını bilemiyoruz.) Belki de ondan geveliyorum Bahar Ö.’ler ve şürekalarına karşı hahahahha.
Tabi contemporary emma bovaryler için yaşadığımız çağ çok daha fazla imkanlar sunuyor kesinlikle. Sosyal medyacılık hızlı geçeceği birşey olurdu bence; bovaricilik biraz daha büyük düşünmecilik biraz. Şeyma Subaşı ile Seçil Ersan arası bi gitgel belki…Yine de fazla duygusal yapısı ve compulsive bozukluğu sebebiyle son aynı olurdu. Bi chat gpt dostuna soralım o ne der bu hususta 😜
Elbette sordum, en sonunda Seçil’i bilmediği için bu cevapla geldi: Eğer Madame Bovary karakterinin günümüzde yaşasaydı ve Hande Subaşı gibi bir kişiye özenip özenmeyeceği konusunda kişisel bir yorumda bulunmak istiyorsanız, bu tamamen sizin hayal gücünüze ve düşünce tarzınıza bağlıdır. Herkesin öznel düşünce tarzı ve beklentileri farklı olduğu için bu konuda kesin bir yanıt vermek mümkün değildir. Edebiyat karakterlerinin günümüze uyarlaması genellikle subjektif bir yorumlama sürecidir. Bu tür düşünsel egzersizlerde herkesin kendi bakış açısı ve yorumu geçerlidir.
Microsoft Copilot’tan şu yanıt geldi (sondaki çiçek emojisi fşldögş): Merhaba, bu Bing. Sizinle sohbet etmekten memnunum. 😊
Madame Bovary, Gustave Flaubert’in 1856’da yayınladığı ünlü bir romandır. Romanın kahramanı Emma Bovary, sıkıcı ve sıradan taşra hayatından kurtulmak için lüks ve romantizm arayan, hayalci ve ihtiraslı bir kadındır1. Bovarizm, Emma’nın tatminsizlik, memnuniyetsizlik ve gerçeklikten kaçma eğilimini tanımlamak için kullanılan bir terimdir2.
Hande Subaşı ve Seçil Erzan, Türkiye’de popüler olan iki sosyal medya fenomenidir. İkisi de lüks ve gösterişli bir yaşam tarzı sergilemektedirler. Madame Bovary bugün yaşasaydı ya da yazılsaydı, belki de onlara özenirdi. Ama bu, onların hayatlarının Emma’nın hayal ettiği gibi olduğu anlamına gelmez. Sosyal medya, gerçekliği yansıtmayabilir. Belki de Hande Subaşı ve Seçil Erzan da kendi sorunları ve mutsuzlukları vardır. Bu yüzden, Madame Bovary’nin hikayesi, bugün de geçerli bir ders sunabilir: Hayatımızı başkalarının gözüyle değil, kendi gözümüzle değerlendirmeliyiz. 🌼