Gün geçmiyor ki ülke siyasetten geberirken sevgili Martin, eski buster, adı gereksiz arkadaşınız, toplumumuzun, bir kanayan yarasına daha tentürdiyot sürmesin. -İğrenç-
Hayatım boyunca takılmadığım herhangi bir konu olmadı ama bunu dile getirme sürecim hep uzun sürdü. Gerek takıldıklarımın önemsizliğinden -gerçekten önemsiz- gerek daha önce söylendiğinden. Baktım kimse söylemiyor ben bir el atayım dedim bu meseleye: Bu renkli pantolon dert olmuş durumda herkese mâlum. Bana nedense on on beş (10-15) sene öncesini ansıttı (=)). Hatırlar mısınız bilmem, renkli ayakkabılar moda olmuştu. Hatırlamayanlar için renkli pantolonun moda olması gibi bir şeydi o ara. Oyunculardan yazarlara, futbolculardan basketbolculara delikanlı bildiğimiz bütün abiler değişik renkte pabuç giymeye başlamıştı. Önce karşı çıkanlar oldu, ‘kahve-siyah şaşmaz aga,’ diyenler. Sonra ne oldu biliyor musunuz, herkes renkli pabuç giymeye başladı. Sokaklarda, kahvelerde hatta takım elbiselerin altında bile. Her yerdeydi. İnanılmaz bir şeydi, her renk ayakkabı. Beyaz, gri, kırmızı, turuncu, yeşil.
Sonra renkli gömlek modası çıktı. Ayakkabıdaki gibi uzun sürmedi topluma yedirmek. Bunda sabah programı sunan erkeklerin etkisi büyüktü sanırım. Pembe gömlekli erkekler artık olağan gelebiliyor gözümüze.
Renkli gözlükleri de atlamamak gerek elbette.
Şimdi de pantolon. Buna alışamadı toplum işte. Freudyen filan bakmayacağım ama sanırım cinsel organın pantolonun altında bulunuyor olması ile fazlasıyla alakası var, kızlar için bu duruma alışamamanın ve sevmemenin. Örneğin, kırmızı pantolon giyen bir erkeğin penis dediğimiz şeyi küçük olur, beceriksiz olur, hafif kırık olur ya da erkek değildir o zaten, algısı. Erkekler içinse kafa sürekli muhafazakâr olduğundan tamamen kötü bir şey. Arkadaşının renkli pantolon giymesi kabul edilemez çünkü kendisi de yumuşak sayılabilir böyle biriyle takıldığı için. Senelerce dar pantolon giyenlere de aynısı yapıldı ama kadınların da en az erkekler kadar kıç görme meraklısı olduğu öğrenilince -en azından erkekler arasında- yavaş yavaş sorun olmamaya başlamıştı bu durum. Neyse, demem o ki bir 10-15 (on on beş) seneye bu yapılan muhabbet ne boşmuş diyeceğiz, bu da not düşülsün.
***
Sigara konusu da yazmak istediğim bir mesele. Kısa keseceğim. Genç arkadaşlar, evvela çok özenti duruyor elinizde bilesiniz. Gerçekten. Savunması özenti, yakışlar, tutuşlar, kendini dünyanın en seksi erkeği veya kadını sanan üfleyişler. Sahtekârlaşıyorsunuz farkında değilsiniz. Hepiniz keşke sigara içmeyen bir kıza ya da erkeğe aşık olsanız ne güzel olurdu diye düşünüyorum sizin için. Dünyada yaşamayı önemsemiyorum tribiniz de yerin dibine batsın. Eğer bir gün herhangi bir hastanenin kemoterapi odalarından birine giderseniz demek istediğimi anlarsınız.
Bir önemli ve unutulmaması gereken iş de sigaranın aslında Amerikan Pazarı para kazansın diye ortaya çıkan ve sevdirilmeye çalışılan bir şey olduğudur. Sean Penn ve Ryan Gosling’e epey para ödeniyor filmlerde sigara içmesi için kısacası. Sizi düşündükleri de yok, ne kadar hayranı olursanız olun. Sinemanın sahtekârlığına bir örnek daha. Hoşça kalın.
Not: Sarma ve karanfil.
Geçen bi' çocuk gördüm, 8 – 9 yaşlarında. Sabahın kör saatleriydi, bir elinde ekmek diğerinde sigara… Senin Bahadır geldi aklıma, o da böyle bi veldettir herhal dedim. Nasıl da içine çekiyordu bacaksız… =(
Bahadır'ı çok dillendirme =)
Çeksin, çeksin de üzücü yani. Çocuğu filan olmasın, mümkünse evlenmesin. Sonra ne halt ederse etsin. İnsanın ya sevdikleri olmamalı, ya insan kimseyi sevmemeli ya da onları üzecek şeylerden uzak durmalı. Kısmet =(
Enee ! Ben onu düşünemedim =)
Paragrafta "sevmek" sadece iki kere geçiyormuş, halbuki bana bir sürü varmış gibi geldi. Gene de kızmadan sevmeli onları. Belki daha çabuk iyileşirler…
Dip: velet de yazamamamışım =)
Cevab veremedi. =)