-ya bugün öğrendim ki dünya üzerindeki herhangi bir şey sadece bir şey için yaratılmış. şimdi mesela, elinde pas sökücü var diyelim. bunu pas olan yere sürersen pas gidiyor; ama pas olmayan yere “buralara da sürelim ki ileride pas olmasın.” zihniyetiyle sürünce dakikasına pas oluyor. tuhaf, tuhaf ama; anladım.
-en iyi arkadaşının, en iyi arkadaşı olmadığını öğrenmenden daha moral bozucu bir şey olamaz sanırım bu dünyada. büyük ihtimal anlamadınız. anlatayım: ali, ahmet’i en iyi arkadaşı olarak görüyor. ahmet’in en iyi arkadaşı ise aybars; aybars’ın da en iyi arkadaşı ahmet. işte ali’nin durumu bunu öğrendiği zaman çok kötü.
-turuncu 5210’um seni hala seviyorum ama çok kullanışsız oldun be abi.
-bütün yazdıklarımı küçük harflerle yazıp dikkat çekme peşindeyim; bu zamana kadar anlamadınızsa daha da gelmeyin buralara, devamını da okumayın. hıh!
-şey mesela dolmuş bir küvet düşünün. böyle köpürmüş filan olsun. ne deniyordu ona “köpük banyosu” mu ne ama küvette yatarak. sonra orda yıkandığınızı düşünün. -ızı ekine dikkat yalnız yanınızda biri daha olacak. ehm ehm iyice “pretty woman”a bağladık. şeyyy, yok bence güzel ya… dolu küvet ne bileyim, çekiyor beni. her defasında doldurmak istiyorum ama hem uzun sürer diye; hem de annemin şarlamasından tırstığım için hep erteliyorum. ekimde kendi evimde inşallah bu hayalimi gerçekleştiricem. (“gerçekleştireceğim” bile yazmıyorum; o kadar, düşünün artık.) bir de sarı oyuncak civcivi olan varsa bir zahmet kargo. pls, öptüm, kib, bye, aeo.
-küvet dedim de şey vardı. pikaçum vardı benim amipken. yıkanırken o delikten düşmüştü. sanırım kinderden filan çıkmıştı. ufacıktı. üzülmüştüm. ama az.
-ah be ya ne dedim az önce. kinder ya. hatta: kinder (L) (bilmeyenler için onu yapınca kalp işareti çıkıyor heh; dünyadan haberiniz yok bikerem.)
-şey mesela. bir yemektesiniz davet filan etmişler sizi. bir sürü zırva. ve çorbayı höpürdeterek içenin sadece babanız olduğunu fark ettiğinizde yıkılıyorsunuz. bir ter basıyor ister istemez. ama sonra geçiyor.
-halamın kocası accayip zengin bir herif. fabrikaları var. her gün işe takım elbisesiyle filan gidiyor. hatta bir dolap dolusu kravatı ve takım elbisesi var sanırsam. (görmedim ama öyle hayal ediyorum.) ancak eve geldiğinde üzerine her gün ama her gün hardal sarısı tişortunu, altına da yıkanmaktan çekmiş ve rengi solmuş -normalde siyah olan ama şimdilerde koyu lacivertimsi gözüken- eşofmanını giyiyor ve bakıyor keyfine. gayet yolda görsen afedersin çöpçü bile demezsin o seviyeye düşüyor, o seviyedeki adam. her gelişinde mi aynı iki parçayı giyer? giyiyor işte. yapıyor bunu. şaşırıyorum. evde sanırım rahatlıyor bilemiyorum. evet bilemiyorum. o kadar şaşkınım ki bunu fark ettiğime hala kendime gelemedim. biri iki vur bana salih abi!!
-şeye de uyuz oldum. tan’a. güzelim zeki müren’in şarkısını bu meşhur etti resmen yeni jenerasyona. tan’dan dinliyorlar. şey ben veda ederken zeki müren versiyonunu koyayım da “ah bu şarkıların gözü kör olsun” diyelim.
-ciao.
bu şarkıyla adamda hasta hasta rakı içme isteği uyandırdın yazık günah değil mi:)
başlangıçtaki kibarlığı ne kadar hoş değil mi?
plaktan dinlemesi ise apayrı bir zevk:)
evet evet çok fena. çok çok ayrı bir zevk cidden ama içemiyorum ben sen de içme sırıt.
zekiciğim yahu,bu şarkıyı ondan dinlemeye de bayılırım.koyduğun görsele de bayıldım..
oyh! leziz olmuş her birisi. uykusuz'da alpay erdem böyle minik minik sıralıyor ya.
pek gülümseyerekten okudum! pikaçu. hehe.
bi de şunu sevdim: "tuhaf ama anladım."
"pikaçum vardı benim amipken"
ahahahahahaha, çok sevdim bu cümleyi.
evet ya o çorbayı tek höpürdeten neden babalarımız? 😀
bu arada izlenmektesin 🙂
http://miyukininblogu.blogspot.com/