Proust’u okumaya çok var.
Okuma eyleminde en mühim şey de bu zannedersem, okudukça, neyi okumanın zamanı olduğunu, neyi şu anda anlayamayacağını, neyi tekrar okumanın zamanın gelip geçtiğini kestirmek, kestirebilmek ve eleyici ve disiplinli bir okuma çalışması yapabilmek…. Örnek okur biraz da budur aslında.
Zamanı yakalayan Proust da okunacak kitaplarını seçerken demiyor belki şu alttakini ama, ben kelimelerin çeviri olmasına rağmen sadece ritmi için bile canımı verir, Cioran’a selam ederim:
“Birini tanımak, hele tanıyamayıp kim olduğunu saptamak, aynı isimle ilgili olarak iki zıt şeyi düşünmektir; eskiden var olan, hatırladığımız kişinin artık var olmadığını, şimdi var olan kişinin de, bizim tanımadığımız biri olduğunu kabullenmektir; neredeyse ölüm kadar anlaşılmaz bir muammaya kafa yormak demektir ve zaten bu ölümün bir önsözü, habercisi gibidir.”
Genette gelsin bizi kurtarsın! Nur içinde yat güzel adam, ölmeden önce seni tanımak acayip güzeldi. Bu da ölümün habercisiydi zaten!
Aynı şekilde Ulysses yıllardır kitaplığımda duruyor. Okuyacak seviyede olmadığıma inanıyorum.
Hahahah onu zaten hiç saymıyorum, başka bir boyutu işin; ama ikisinden de arada -sanki bu defa tamamını okuyabilecekmiş gibi- rastgele bir sayfasını açıp birkaç paragraf dahi olsa okuması zevkli.