Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Çavuşoğlu’na

Asaf Halet Çelebi Galt’s’ray şiirinde “Ebedî vakansta çocuk olamayacaksın artık.” der. İnsan bi’ burulur. (İnsanı bi’ burur.) “Çocuk olamayacaksın artık.” çok büyük&üzücü&kırıcı bir laftır. “Neden olamayacakmışım ki?” diye atılır benim gibiler. Zaman geçtikçe biraz daha anlaşılır.

Geçenlerde çocukluğumun en güzel günlerinin geçtiği, Dost İnternet’in gidiş yoluna göre solunda kalan Çavuşoğlu’na yürüyordum. Bizim saha kapanmış. Yerini iki tane birbirine birleşik küçücük pota, çocuk parkı ve büyükler için genişletilmiş bir çay bahçesi almış. Yol manzaralı. Teller yok. Özel bir alan, bağımsızlık, özgürlük yok. Top kaçmama, dayak yeme ihtimali yok. Sert olmak yok.

Aslında karşısındaki market hariç hemen hemen her şey değişti. Bankanın ismi, büyüklüğü değişti; sadece bankamatikti örneğin önceleri. Sokağın karşı tarafındaki otoparkın ismi değişti ve spor salonu da el değiştirdi. Kesilmemiş büyük bir ağaç vardı, o da beton yığınlarının etrafında “Çavuşoğlu’nda çocuk olanların hat’rına” duruyor sanki. Anlaşılan, termosta özelleştirilmemiş çay içilen tahta günler geride kalmıştı.

Sonra kimler değişmedi ki? Burada oynayanlar örneğin. Kesinlikle artık çocuk değildi. Kimisi alkolik oldu, kimisi sigara tiryakisi. Kimisi tarikatlara girdi, kimisi sırt döndü yatmadan önce dualar ettiği tanrıya; kimisi parayla kadın satın aldı köleliğin kalktığı bu devirde, kimisi çocuk dövdü, kimisi sırtından vurdu sevdiklerini, kimisi simit almadı kahvaltıda parası bozulmasın diye. Çocuklar böyle şeyler yapmazdı. Neden çocuk olamayacağımızı artık anlamıştık. Artık düşünüyorduk. Ama(n) ne düşünmek!


“Düşünmemiz gerekseydi çocukken düşünürdük zaten tüm bunları.” diyesim gelirdi fakat kimsenin anlamayacağını, dahası çocukça bu düşünceyi artık çocuk olmadıklarından ötürü düşünmeyeceklerini bildiğimden susardım.

Kerem’in Kerem olduğu yıllardı. Joleli denmeyecek ama yapılı saçlar. Sıfır kollu tişört, üstün kısa şortu. Çocuğa göre nispeten kaslı denebilecek bir vücut. Kılsızlık. Atletiklik: Kendinden yirmi santim daha uzunları savunabilme ve çembere değebilme. Yakışıklılık.

Apo’nun Apo olduğu zamanlardı. Sempatik bir gülüş, gereksiz hırs, bazen beliren bir bezginlik hali ve boyuna oranla çok iyi bir top kontrolü. Marka ayakkabılar, tişörtler ve şortlar. Gerçekçilik. “Kuul”lukla karışık, dalga geçer ifade.

Can’ın Can olduğu… Bitmek bilmez bir enerji, yenilgiyi kabullenememe, tartışma, Apo ve Kerem’den daha iyi olduğunu kanıtlama hevesi -buna hiç gerek yokken-, blok yarışına girme, iyi şut atmayı öğrenme, top kontrolünden zerre anlamama ama sürekli deneme. Ve ilk korkuların başlaması. İtalyan.

Diğerlerinin diğerleri olduğu zamanlar.

Apo’nun ona “Apo” demeyen en sevdiği iki arkadaşının geldiği zamanlar: Biri sarışın, gözlüklü, iyi oyuncu; diğeri şişman, esmer, iyi şutör.

Pembeler içinde salınan sarışın kızın basketçilerin aklını başından aldığı dönem.

Gözlüklü kızlardan hoşlanılmaya başlandığı dönem.

Apo’nun Can’la arasının kötü olmaya başladığı bir dönem.

Can’ın en iyi arkadaşı Ris’in Apo ile aynı okulda olduğu zamanlar. Ris o zamanlar yeni yeni basketbol oynamaya ve sevmeye başlamış.

Can’ın en iyi diğer arkadaşı Rif ise daha küçük Can ve Ris’ten. Ama potansiyeli olduğu belli Apo’yu sevmiyor ama Kerem’e hayran. Bir maçta çok iyi oynamıştı Kerem’in takımında. O zamanlar Atatürk’teydik; siyah, yüksek, garip bir demirden potalı okul.

Kerem’in liseye başlayıp, bizden kopmaya başladığı zamanlar.

Pazartesilerin çabuk gelmeye başladığı zamanlar.

Apo’nun liseye başlayıp bizden kopmaya başladığı zamanlar.

Yerlerine gelenlerin hiçbir zaman bu ikisi olmadığı zamanlar.

Kopmalara alışamayan Can’ın kendini aramaya başladığı zamanlar. İyi basketbol oynayan, iyi insanlara duyulan özlem.

Can’ın lisanslı basketbolcu olup sokaktan kopmaya başladığı zamanlar.

Zaman sonra, Apo’yu özlediğinden onun okuluna gitme ve dalgalı sarışın bisiklete binen çocukluk saçıyla karşılaşma. Mavi ruhun kaşarlı gözü. Ayrık düş sevgilisi. Patentli. Bir şey diyememe. Herkesin gitmesinden dolayı duyulan bir özgüvensizlik.

De yine düşünmek son istememe olduğunu görüşü.

‘sini örme.

-Son.

,

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »