(Belki o bu başlığı görse çok kızardı. Hem ağıtın anlamını değiştirdiğim, hem de isminden sonra “hocaya” ya da “öğretmene” demediğim için. Ama olsun. “Geçenlerde Turgut Uyar okurken böyle bir başlık atmaya karar verdim,” dersem akabinde, sevinirdi eminim.)
İlkokulda -fakir okulumuzda- griye çalan ama siyahımsı, camlı ve içi gözüken, boğuşurken kıçınız yanlışlıkla ona çarptığı zaman hemen “gırç”layan (tekerlekleri yoktu) biricik, cânım bir kitaplığımız vardı. Ve burada meşhur kitapların özetleri yatardı. Tüm dünya klasikleri. Aklınıza ne geliyorsa… Ben tabii o dönemler onların özet olduklarını bilmiyordum; gayet roman okuyan bir tip gibi görüyordum kendimi.
Hepsinin bir numarası vardı ve yoklama sırasına göre “1”den başlayarak dağıtılırdı herkese, her hafta bir tane. Herkesler okumazdı her hafta her hafta tabii, bana da bir tane az gelirdi. Ben de diğer çocuklarla anlaşma yaparak alırdım onlarınkini ve her hafta hiç yoktan üç kitabım olurdu elimde. Bana kitabın özetini onlara anlatmam kaydıyla veriyorlardı ya da okumak onlara zaten hep zül gelmişti, bilemiyorum.
Mutluydum. O dönemler kitaplarla aramda “bir aşk” başlamıştı ve adını koyamıyordum. Güzel yazı defterimin arkasına “Yeni Yüz Yıl” ya da “YeniYüzYıl” kitaplarının kitaplık numaralarını, italik ve kendi afili yazı tarzımla yazıyordum. Yanına da hangi kitap olduğunu… Hatta bir tanesini götürmemiştim bile. Beyaz Diş’i. Çok etkilenmiştim. Çok çok.
Gel zaman git zaman büyüdük hocamızın eşi kanser oldu ve okula gelememeye başladı ben ise bir başka okula, sonra da bir başka okula daha gittim. En sonunda Yeşilköy’ün en afili okulunda buldum kendimi. Orta okula geçtiğimizde artık büyümüş ve fazla kitap okumayan biri olmuştum. Tam da o anda geldi Çiğdem Hoca.
Öncelikle okumanın güzel olduğunu anlattı yeniden. Hatırlattı diyelim. Sonra da yazma ile arası olmayan ben gibi öğrencilerine yazmayı öğretti. Çizgisiz kağıda yazmayı, yanlardan boşluk bırakmayı, üstten ve de alttan… Türkçe kelimeler kullanmayı öğretti ve de eksiksiz yazabilmeyi. Hataları bizim sınıftan kişilere sordurdu belki de kendisi söylerse bu kadar etki yapmayacağını biliyordu.
Benim Çiğdem Hoca’yı can evinden vurduğum zaman ise “Can Der ki…”li bir yazı yazmam oldu. Çok hoşuna gitmişti. Yazı o kadar iyi değildi -daha iyilerini zaten yazmıştım- ancak sanırım orta bir çocuğundan öyle bir başlık beklemiyordu çevre hakkındaki bir kompozisyona. Sevinçliydim.
Çiğdem Hoca 2 ya da 3 sene sınıf öğretmenim oldu ve bu benim şansımdır. Orta ikide yine takdir bastığımda bizimkilere (sınıftakilere) “oley oley oley” diye futbolcuların yaptığı hareketin tek “oley”li kısmını yapmıştım ve bana epey kızmış karnemi vermemişti. Ama o zamanlar derslerim iyi değildi. Yani karnemde 3 vardı sanırım ve 3 alan takdir alamaz diye bir şey vardı. Resim mi neydi 3. Hey gidi günler.
Çiğdem Hoca yazmayı biraz biraz öğretince kitap okutmaya başladı hem de ne kitaplar. Feleğimiz ve düşünce dünyamız şaştı. Okuduğum kitapların özet olduğunu öğrendim mesela. Yıkıldım ama yılmadım. Yanılmıyorsam 3 senede: Sefiller, Çalıkuşu, Simyacı, Şeker Portakalı, Martı, İnci, Fareler ve İnsanlar ve son olarak da -yanılıyor olabilirim- Ezilenler’i okuttu. Hemen hepsi üniversite düzeyindeki bu kitaplar, o zamanlar -en azından- beni çok değiştirdi. Şimdi bir iki cümle kurabiliyorsam, insanlardan biraz daha değişik bakabiliyorsam olaylara ve az biraz da çekingensem hep bu kitaplar sayesinde. Ve unutmadan “Ölü Ozanlar Derneği”ni de o leş bodrum katındaki bilgisayar labaratuvarında o izletmişti ilk ve ben “Kitabını okudum onun” demiştim de gülmüştü epey mağrur bir ifadeyle. “Affferrin” gülüşüydü bu.
O zamanlar onu pek sevmesem de içten içe sevmişim demek ki dedim bu yazıyı yazarken. Çünkü sınavlarından genelde düşük alırdım; kompozisyonlarımı ise anlamadığından dert yanardım. Ama meğersem hepsi benim iyiliğim içinmiş.
Ve dedim ki sonradan, en sonunda ve hep: Hâlâ “Can-atan”ım.
3. ve 4. paragrafı benim hayatımdan çekip yazmışsın gibi hissettim.Ve yine güzel anlatmaya,yani yazmaya devam ediyorsun.Ben sadece okumak istedim yine yazdıklarını.Ve eğer karşı çıkmazsan buna,okurken aklımdan geçenleri yazmak istiyorum.
Neden karşı çıkayım hiçbir zaman çıkmadım ki =) Ben çok memnun olurum eğer yorum yaparsan eheh.