Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

SANAT ANLAYIŞINI SİKEYİM

Bu blogda da birçok kez belirttiğim gibi, hayatımda bazı
dönüm noktaları oldu. Bazı kararlar aldım, bazı kararlarımı uygulayabildim. Tam
karar olmayanları uygulayamadım. Açıkçası zaten önemli olan kararları alabilme
aşamasıydı, ve ondan sonrası hep biraz kolaydı. Şu an hayatımın öyle bir
noktasındayım ki, artık karar almamaya karar aldım diyebilirim.
Her şey önceleri çok kolaydı. Kimileri bunu anlayamadı,
kimilerinin anlamaması hoşuma gitti, kimilerinin anlaması. Ama şu anda her
şey biraz daha berrak.
Ne istiyorum, ne arıyorum, ne amaçlıyorum. Artık bunların
hiçbir önemi yok.  İntihar notumu
yazıyormuşum gibi hissediyorum ama öyle değil, zaten intihar ederken not yazmam
sanıyorum, ve zaten de o güç yok bende. İntihar edecek güç. Ben güçsüzüm ve
aynı zamanda korkak. Hem zaten güçlü olsaydım, korkak olmazdım sanıyorum. Bunu
ayrıca belirtmek lüzumsuz. Ve biz, benim gibiler, hayatın her geçen dakika
üzerimize bir yığın hayal kırıklığı atmasına rağmen yaşamaya bok varmış gibi
devam edenler, biz buna ne kadar yaşamak denirse o kadar yaşamaya devam ederiz zaten. Artık şikâyet bile
etmeyiz. Artık umursamayız. Artık susarız ve hiçbir şeye kalkışmayız.
Şu andan itibaren rüzgâr nereye eserse oraya uçacağım,
eseceğim, savrulacağım. Ve esmezse de duracağım bunu biliyorum. Hiç kimseden
hiçbir beklentim yok, kalmadı, kimsenin de benden beklentisi olmasını
istemiyorum. Hiçbir şeye heyecan duymuyorum, bazı aşık olma anları hariç. Ve bu
şekilde yaşamaktan mutluyum. Artık umudu öldürdüm, inanılmaz ama bunu başardım.
Hayatımdaki en büyük başarı.
Yurtdışında yaşama hayalleri olanlara gülümsüyorum mağrurca,
mutluluk peşinde olanları takdirle karşılıyorum. Her şeyi bırakıp köye
yerleşenleri veya, hatta evlenenleri, dahası bir sevdayı büyütenleri. Bir
şeyler yapmak için çabalayanları ve gücü olanları çok seviyorum ama bu beni
hiçbir şeye teşvik etmeyecek, hatta etmiyor bunu biliyorum. Yaşayan bir ölüydüm
aslında ben hep, bunu kabul etmek zordu ve bunca zamanımı aldı. Hepsi bu işte.
Spor yapmıyormuşum varsın kemiklerim çürüsün, sigara
içiyormuşum varsın ciğerlerim pörsüsün, kimsenin peşinden koşmuyormuşum varsın
yalnız öleyim, hayatı yaşamayı bilmiyormuşum varsın bilmeyeyim. İnsanlar beni
üzüyormuş varsın üzsünler en soooo ooon. Bunların hiçbir önemi yok. Sona doğru
yaklaştıkça insanın içini yakan şeylerin hep umuttan olduğunu görüyorum. Hep
kahır hep kahır hep kahır sonra. Güzeli ve iyiyi istemiyorum. Gelirse hoş
gelsin, giderse de üzülmem. Kötü ve çirkin beni üzecekmiş, hay hay. Üzsün. Bu böyle.
Hayat böyle bir şey. Her gün kalkıp yazı yazmayacakmışım, ne yapalım, yazdım da
ne oldu? Bir daha öykülerim yayımlanmayacakmış, ne yapalım, elden ne gelir? Ben
yeteneksizmişim, çalışmıyormuşum, herkes başarılıymış, herkes herkesle dostmuş,
herkes birileriyle bir şeyle mutluymuş, çalışmadan edemezlermiş, meşgale bulmak
gerekiyormuş. Artık meşgale beni bulsun. Bundan sonra uğraşamam. Bundan önce
çok da uğraştığım söylenemezdi gerçi.
Okunacak kitap listeleri artık bana sorumluluk yüklemiyor.
İzlenmemiş dizi ve filmler sırtımda kamburum değil. Kim her istediğini yaparak
ölmüş ki? Diyelim ki var öylesi, benim böyle olmamam neyi değiştirir? Dünyadaki
çoğunluğa katılırım. Ayrıca ben kimim ki, öteki insanlardan farklı ne yapmışım, çoğunluğu nasıl küçümserim, hatta ne yapabilmişim bu zamana kadar? Koca bir hiç. İşte tam da burada şu yeni
felsefem devreye giriyor: Koca bir hiç olduğunu kabullenme. Herkesin kendisi
için yaşadığı gerçeği tokat gibi vuruldu yüzüme; hırsızlık, yolsuzluk,
kalpsizlik inmeydi, felç kalmadım hâlâ yaşıyorum baksana. Yo, hayır, bunlar güçlü olduğumdan değil, bilakis saçmalığımda kavrulduğumdan. Tüm bunlara sebep ne mi oldu, anlatayım,
oturun şöyle.
Telefonda konuşuyorduk, önceleri, konuşma ve yazma
meselelerinde iyi olduğumu düşündüğüm zamanlardaydı. Bir kısa filmi
tartışıyorduk. Sonunu beğenmediğimi söyledim. Nedenini sordu. Söyledim. İtiraz
etti. Bir şeyler gevelemeden önce şöyle dedim:
“Benim sanat anlayışıma göre sonu şöyle olm-“
“Senin sanat anlayışını sikeyim.”
Aynen böyle oldu. Bana yıllardır duymak istediğim şey
söylenmişti, bunu ilk anda anlayamadım, küstüm, kırıldım, yemeden içmeden kesildim. Ama dedim ya her şey şimdi daha berrak.
Şimdi anlıyorum, ben yıllardır birinin bana bunu, bu dürüstlükte tam da bunu
söylemesini beklemişim. 
Benim sanat anlayışımı siksinler. 
Evet, gerekli olan
sadece buydu. Bütün bir hayattan vazgeçmemi, artık saksı olmamın zamanının
geldiğini, hatta zararının olmadığını fısıldayan bu laftı. Suyumu verirseler, güneşim olursalar büyüyeceğimi ve olmazlarsa da
zamanla kuruyup solacağımın müjdesiydi bu. Bana mutluluğu bulduran bu cümlenin
sahibine müteşekkirim.
Ben anlayamam, ben bilemem, ben her
şeyin en doğrusunu düşünemem, ben bir insanım ve sıradan sanat anlayışımla
yoğruluyorum. Bir insan ki, hayatında hiçbir şeyi sanat anlamında becerememiş, bir insan ki yine de onları eleştirmekten geri kalmamış, bir insan ki şiddete eğilimi
olan, bir insan anlamayan, bir insan. Şansı yaver gitmemiş değil, şansı
yaratamamış, istememiş, çabalamamış; ve bu düzlemde çabalayanları eleştiren,
sadece geçimsizin, memnuniyetsizin, hazımsızın biri. İşte bütün bunların bu bir
cümleyle farkına vardırana teşekkür etmeyeyim de ne yapayım? Sayesinde sövdüğüm hayata artık daha olumluyum. Bu da nötrlük
demek. Hiçbir şeyin beni etkilememesi, hiçbir şeye de etki edemeyecek olmamın
farkındalığı.
Bu çok nadir bir şeydir dostlar, her şeyin farkına varma anı
acıklıdır, yeni bir sahte gerçeklik yaratana kadar, bu şekilde kalacağımı
bildirir, hepinizi bir dakikalık saygı duruşuna davet ederim. Amaveucnokta
yazarı şu andan itibaren başka biri, öteki olanı her zaman güzel hatırlayalım.

, , ,

5 responses to “SANAT ANLAYIŞINI SİKEYİM”

  1. Adsız Avatar
    Adsız

    "Adamın biri bir deniz balığı tutmuş günün birinde, o kadar sevmiş ki yanında hep kalsın istemiş. Her gün suyunu tazelermiş, denizden kova kova çekip taşıyarak. Bir süre sonra usanmış deniz suyu taşımaktan, musluk suyunu denemiş. Balık biraz tedirgin olmuş ama alışmış sonunda tatlı suya. Gel zaman git zaman adamın içine merak olmuş, tatlı suya alışan balık havaya da alışır mı diye… (Bana sorarsanız, balık ya alıkmış ya da adamı gereğinden çok seviyormuş ki bu da bir çeşit alıklık olabiliyor sırasında. Dönelim gene Ali Poyrazoğlu’nun masalına) Balık önce boğulayazmış, debelenmiş, sonunda havaya da alışmış. Günlerden bir gün adamın denize gideceği tutmuş. Balığı da yanında. Koymuş onu çakıllığın gölgeli bir köşesine, kendi de denize girmiş. Çocuklar geçiyormuş oradan o ara. Balığı görmüşler. Nasılsa, acımışlar, bu balık karaya vurmuş, yazık, denize atalım, demişler. Adam deliler gibi yüzüp yetişesiye balık boğuluvermiş denizde." B.Karasu

    Sevgiler…
    Cânân

  2. buster Avatar

    =) Spam'a düşmüş yorum, yeni gördüm, evet sevdiğimiz bir hikâyedir.

  3. Kitapsız Kedi Avatar

    Bence yanılıyorsun, hiçbir şeye etki edemiyor falan değiliz. Yazdıklarımızla, davranışlarımızla çevremizi etkiliyoruz. Bir kişi bile olsa, sadece belli bir fikir ya da davranış üzerine de olsa değişiklik yaratmak çok şeyi etkiler. Ben eminim ki yazdıkların, bunu okuyanlar üzerinde muhakkak değişiklik yaratıyor. Aksini düşünürsek, her şey o kadar boş ki. Hadi hiçbiri olmuyor, tükettiğimiz şeylerle, alışkanlıklarımızla, günlük rutinizle bile dünyayı etkiliyoruz, doğayı etkiliyoruz. Biz varız, burdayız ve bir şeylerin etkeniyiz 🙂 Sevgiler…

  4. buster Avatar

    İçimdeki hiççi insanı böyle sabaha kadar anlatabilirim, sabaha kadar da benle tartışacak insanlar var eminim, ama sonra diyorum ki bunlar da boşuna. Gerçekten hayata bakış açım bu yönde şu aralar, saçma biliyorum ama bir anlamı olmasına da gerek yok, sadece öyle hahaha.

    Yeni gördüm yorumu gene, yeni onayladım, ve blogger'ın stili değişmiş, alışamadım daha, her neyse sevgiler efem.

  5. Unknown Avatar

    İntihar bir cesaret işi değil ki, güçsüz olanlar yapamasın. Artık birilerinin yaşamına dokunmuyoruz, beki kimisinde konuk oyuncuyuz. Hıza ayak uydurabilmek adına daha sık konuk oluyoruz, daha çok oyuncuyuz. Bir evi olduğunu unutup da hep yolda olduğunda insan, haritalar karmaşıklaşıyor. Çok uzağa düştüğünü farkına vardığında insan, geri dönemese de, çabaladığında yine de sis dağılıyor. Tabi bunlar sadece şahsımın tecrübeleri…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »