Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Özlem, Kötülük ve Koku

İsmi masamızda geçen insanlar hakkında hissettiklerim bir süre sonra hep özlem duygusuna dönüşüyor. Lisede, or’da-bur’da benimle uğraşan kişileri, ne bileyim içten içe gıcık olduklarımı, hatta o an orada olsalar bunlar niye burada diyeceklerimi, ve dahi yapmacık bulduklarımı bile özlüyorum. İnsanların garip bir bileşimi olsa mesela, mükemmel insanı yaratsam kendimce, hani derler ya öyle, yine de bu ortaya çıkacak canlılardan zannediyorum onları onlar yapan, o biricik kötü özelliklerini de özlerdim. 
 
Bu duygu durumunu da bana bir arkadaşımın cimriliği hissettirdi. X dizisini izliyormuş, benden şifresini istedi Y platformunun. Ben de dedim ben şuşu siteye üyeyim, oradan kod verdiler tek kullanımlık, bedavadan biraz pahalı zaten, şimdi beni uğraştırma. Belki gerçekten uğraşsam bulabilirdim, ya da belki de o üye olduğum sitenin şifresini vermem gerekiyordu, çok bilemiyorum bu durumları, ama sallamadım. O da sallamadı ve dizilerin hepsini yayımlayan bi’ siteden izlemeye devam etti yüksek ihtimalle. Aslında mesele diziyi madem seviyorsun, devamının gelmesi için destekle, daha fazla orijinal içerikler gelsin, o bu da değil. Biri beni okuyorsa, sözgelimi kitabım çıkmış olsun, başka işler de yapıyorsam o sırada, yayınevini zengin etseler ne etmeseler ne, okunsun yeter, zaten mevzu bu da değil. Yani bunu sorması beni üzdü, anlatabiliyor muyum? Kafama takıldı sonra, acaba sakız parası bile ödeyemeyecek durumda mı, ben bu kadar kötü bir arkadaş mıyım, gerçi şuncacık paranın değeri de kalmadı ya vesaire diye. Yoo, bunlar değildi. Nihayetinde arkadaşımın salt bir ölücü olduğu sonucuna vardım. Sonra sonra, o ana dek aklımda yer etmemiş -ya da benim öyle sandığım- yaptığı başka ölücülükleri düşündüm. Böyle bir arkadaşımın olması da fevkalade moralimi bozdu. Sonra yine de neden siklemedin ki filan diye yüklendim kendime. Ama sonunda vardığım nokta, onu o yapan şeyin tam da bu olduğu oldu. Belki de benim üzülmem için onun bana bunu sorması ve benim de önce onu takmayıp sonra bu duruma takılmam gerekiyordu. 
 
Uyuyamadım. Döndüm durdum. Hayatımda yer kaplayan öteki insanları düşündüm. Tekinin bile sevmediğim özelliği olmadığı olmadı. Hepsinin bir falsosu mevcut, sanıyorum, bu falsoları da benim kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor. Sözgelimi müdürüm çok mal biri ama onun o mallığı bana keyif de veriyor aslında, çünkü o öyle olmasa kimin hakkında atıp tutabileceğim ki? Ya da bu arkadaşımın cimriliği olmasa ya da benim bencilliğim tutmasa neden bahsedebilirdim ki? Belki de yazma mefhumu için bu tür dikkatler gerekli, belki de ondan bilhassa takıyorum. Hatta bırakın onları, insanları, sevdiğimiz insanları düşünelim, onların da kendince bi’ mallıkları olmasa ne gibi şeylerini sevebilirdik ki? 
 
Buna istinaden bir sürü insana, beni sevdiklerini düşündüğüm insana, bende sevdikleri ve sevmedikleri özellikleri yazmalarını istedim, ya da görüşüyorsak laf arasında sordum. Hollandalı arkadaşımı anlatmıştım. Terapi gibi bir şey alıyor, üç tane onda iyi gördüğüm özelliğini söylememi istemişti. Ben tabii ki ondan kötüleri de duymak istedim. Kimileri, bazı yazdığı ya da söylediği şeylerin aslında olumlu ise de bende olumsuza yol açabildiğini ancak olumsuzlarsa da bende olumluya dönüşebildiklerini belirtti. Pamuk ipliği. Tutkulu oluşum güzelse de fazlası sıkar, nefes aldırmaz ama tutkusuz da sen olamazsın diyor beriki ve bu durumda yapılabilecek hiçbir şey kalmıyor bana.
 
Neyse, ne diyorduk, özlemek ve insanlar… Demek istediğim, şöyle bi’ etraflıca düşününce bile, sevmediklerimizi de azıcık seviyoruz ve sevdiklerimizde ise az da olsa kötü bir taraf bulunuyor. Sallıyorum, benim inat edip kendi bildiğimi yapmam ve sonra sen haklıymışsın demem de ya da sivri dilli olmam da hoşuna gidiyor insanların. 
 
Son sevgilimi düşünüyorum ya da unutmadıklarımı yahut olduramadıklarımı. Gerçekten sevmediğim bir şeyleri olsaydı ve ben de artık katlanamıyor olsaydım ben ayrılırdım onlardan diyorum. Demek, o kıllıklarını da seviyordum. 
 
Ya da artık görüşmediğim arkadaşlarım geliyor hat’rıma. Bir şey, o salak masada bana onları çağrıştırıyor. Çok ansızın gelen, pek sıradan ama gizil bir şey. Genelde de bir koku. Rutubet, kimi zaman oje, bazı bazı tavuklu döner. Belleğimin onlarla özdeşleştirdiği bir koku ama. Ağlayacak gibi oluyorum. O andan itibaren de sevmediğim ne özellik varsa sanki hemen unutuyorum, adeta hafızamdan silinmiş, hatta hatta hiç mi hiç yer etmemiş gibi oluyor. Bu özlemelerim öyle bir noktaya varıyor ki, sanki onlardan hiç nefret etmemişim, arkalarından sayfalarca yazılar yazıp sövüp saymamışım, ne bileyim oturup eski videoları izleyip zırıl zırıl ağlamamışım da, bir şekilde, çok çok tesadüfi bir şekilde, ya da kaderci bir yaklaşımla bizi birbirimizden bir başka el koparmış gibi hissediyorum. 
 
Eskiden çok iyi arkadaşım olan E’yi mesela, bazen çok özlüyorum. Bazen halihazırda hâlâ arkadaşım olan insanların eski hallerini özlüyorum. Yani çocuk karşımda atıyorum, ama hani filmlerde olur ya, o çocuk hâli geliyor gözümün önüne, onu özlemeye başlıyorum, öpüp okşuyorum. Sevgilim bana bi’ ayrılma konuşması yapıyor örneğin, ben daha konuşma anında onunla yaşadığımız güzel anları düşünerek hemen özlemeye başlıyorum onu. Babamla konuşurken, küçükken, beni çok sevdiği ve oyuncaklar getirdiği anları gözümün önüne getirip, babamı özlemeye başlıyorum. Eski, sağlıklı ve genç hallerini özlüyorum. Hemen mezarlıklar başına gidip, özlediklerimi özlüyorum. Toprakları yiyorum. Her kitap okuduğumda dayımı özlüyorum mesela ve bazen -çok keyifli olduğu zamanlarda- ben daha çok küçükken, beni güldürmek için yatağa attığında burnuma gelen o kokuyu özlüyorum. Daha henüz bir şarkıyı dinlerken, başında geçen bir sözü ya da melodiyi özler hâlde buluyorum kendimi. Gelecek kısımda sevdiğim, seveceğimi bildiğim mısrayı kaçırıyorum bu süreçte, ve sonra geri sarıp şarkının devamını özlemeye başlıyorum. Bazı filmleri çok özlüyorum. Keşke birileri de benimle aynı filmleri özlese diyorum. Hayatımda hep olsun istediğim insanların yokluğunu, ve olduklarında da o yoksunluk hissini özlüyorum. Devekuşu muydu neydi, ona dönüşmek istiyorum. Yazdığım bir yazıda kendimi özlüyorum bazen de. Kokulardan bahsettiğim şu, şu ve şu yazılarda, bahsettiklerimi özlüyorum. Sevdiklerimin sevmediklerini özlüyorum. Hani bana salt kötülük yapmış insanları bile özlüyor olmam pek sağlıklı değil ama özlüyorum işte, belki de öyle kötülükler yapmasalardı özleyecek bir şey de kalmayacaktı diye. 
, , ,

2 responses to “Özlem, Kötülük ve Koku”

  1. terspabuclar Avatar

    Ben bu yazıyı iki kere okudum, birkaç defa daha okurum galiba ☹️

  2. buster Avatar

    Böyle denir mi bilmem ama ben de beğendim bu yazıyı. Aslında mektup olarak tasarlamıştım ama sonra, daha oraya bile yazmadan evvel, blog'da da paylaşacağımı biliyordum.

    Bir sonraki yazı da eğlenceli ve şu son iki yazıdaki gidişattan alakasız olacak sanıyorum, belki seri bile olabilir, bakalım =)

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »