Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Korona Günlerinde Yazarlık

Başlık biraz aşırma evet. Bu yazıyı yazmadan evvel internette aratınca ilk çıkandan arakladım evet. Zaten siz de biliyorsunuzdur evet. Bizimkisi de aşk sayılır evet. Eh.

İnsanın kendine dönmesi, kendini bulması, kendini yeniden keşfetmesi için çok uygun bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemi kendine ayırabilenler, evden çalışanlar, ücretsiz izne ayrılmak zorunda bırakılanlar, ücretli izin ile gününü gün edecekler için adeta büyük bir fırsat. Aman ben çalışmadan duramam deliririmciler için bile harika bir fırsat aslında bakılacak olursa. Böylece çalışmazsa delirmeyeceğini hatta kafasının her zamankinden fevkalade çalışacağını keşfedebilir.

Hani hep istediğimiz, istediğim, hani şöyle biraz kapansam ya kendi içime, şu karmaşadan ve insanlardan uzak, olayların özünün içine, herhangi bir fantazyanın içine dediğimiz durumlara kapılıp gitme şansının zoraki de olsa size, yahut bize, en güzeli bana sunulması bile belki diye de düşünebilirsiniz durumu.

Ben öyle düşünüyorum. Biraz pozitifim. Biraz pozitif olmak ne kadar iyi bilemiyorum ama öyleyim. Normal şartlar altında hep karamsar olan ben, bu yarasa ilk çıktığında saçlarımın tel tel beyazladığına şahit olan ben, alnımın açıldığının farkına varan ben huşu içindeyim. Bütün hırs ve isteklerimden arınmış gibi görüyorum kendimi. Hani diyor ya şair Bob, I’m rolling slow, doing all I know diye. Bizimkisi all değil what olmuş hali. Yani takılıyorum kafama göre, kasmadan, yapıyorum neyi biliyorsam onu. Bütün bu kötücül her şeyden kurtulmak için de bu gerekiyormuş. Gerekiyor muymuş? Burası biraz soru işareti esasında. Bu yazıyı yazmadan önce kendime söz verdiğim kitabı bitirmediğim, filmi izlemeye başlamadığım çalakalem giriştiğim için (çünkü bir şekilde -birtakım ortaçağ inanışları ve totemleri ile- aradığım şeyi orada bulabileceğimi düşünüyordum) biraz da buruğum aslında.

Gelelim bu huzuru ner’den bulduğum meselesine. Aslında kötücüllük durumunun son kertesine. Kertesinde. Yani dövüş kulübücülük yapacak olursak artık kaybedecek bir şeyi olmayan insan özgürdür. (Yahut az evvel gerçekleşen klavye sürçmesinde olduğu gibi, dosdoğruca “bir şeyi olmayan” mı?) Öyleyse üzülmeye veya dert edinmeye gereksinim yoktur. Bu salgının ne kadar daha devam edeceği meçhul. Belki seneler alacak belki de dünyanın sonu gelecek.

Düşünelim.

Bunca insana ve ülkeye, belki de dünyanın her yerine sirayet etmiş bu virüsün gezegenimizden çekip gitme, yani, Hadi dostum Dünya yine iyisin artık Mars’a yahut başka yollardaki başka bilinmeyen, adı sanı konmamış, şimdiye kadar iletişemediğiniz uzak diyarlara gidiyorum deme ihtimali mi YOKSA güney ve kuzey yarım küresinde farklı mevsimler yaşanan, yani söylendiği gibi yaz gelse bile öteki yarısının etkileneceği bir virüsün asla ve kat’i surette bitmeyerek insanoğlunun ürettiği bütün bu sanatın, tarihin, sosyolojinin, felsefenin ve bilimin altını üstüne getirip milyonlarca insanı öldürmesi, sayısını yazamayacağım miktarda bi’ ekonomik facia yaşatıp, herkesin ve her şeyin tam da manası ile içinden geçebilme ihtimali mi daha fazladır? Eğer gerçekten bu virüs oldu da geçer, bir anda insanlar bağışıklık kazanır yahut bir defa yakalanan bir daha yakalanmaz gibi bir ihtimal yoksa kısa süre içinde türlü intiharlar, türlü delirmeler, türlü başkalaşımlar göreceğimizin resmidir. Ve bu nedir, bu aslında:

1- Dünyanın sonu gelmiş demektir. Artık rahatlıkla izleyebildiğimiz kadarı ile bu filmin kanlı canlı bir parçası olabiliriz. Ve bu hiçbir şey göremeden ölenlere kıyasla bir şeylere şahitlik etme açısından paha biçilmezdir.

2- Ümitsizliğe kapılacak bir şey yok demektir. Her şeyin ne kadar düzmece olduğunu görebilme, isteklerimizden arınma ve gerçekten yapmak istediğimiz şeyleri çok da sorgulamadan yapma, yani yüzde yüze yakın şekilde -pek tabii ki birbirimizi yemeden önce- paramızın yettiği ölçüde, özgürleşebilme imkanına artık sahibiz demektir.

Burada beni üzen tek nokta ise, en sevdiğim tanımını yapmış J.J. Rousseau’nun perspektifi üzerinden durumu değerlendirecek olursak bu şartlarda dahi yine de tam manası ile bir özgürlükten söz edilemeyecek olmasındandır. Çünkü özgürlük “yapmak istediğimizi istediğimiz zamanda yapma değil, yapmamak istediğimizi istediğimiz zamanda yapmamak”tır. Şahsi görüşüm, insanın bilincini karıştıran meselenin tam da bu olduğu yönündedir. Yahut bunun olması lazım gelir. Yoksa, işe/okula gidememek belli bir açıdan sosyalleşememeyi/aile bireylerinden yakamızı yine hiçbir şekilde kurtaramayacağımızı beraberinde getiriyor olabilir. Ama şöyle bir düşününce (şöyle bir düşünelim, yaslanın bakalım arkanıza, heh şöyle) biz sosyal olan medya çıktığından beri ne kadar sosyaldik ki sahi? En son ne zaman internette konuşmadan biri ile aşk yaşadık yahut biri ile tanışıp kanka olabildik ki? Ne zamandır çevremizdekilerin ne yapacağını sosyal olan bir medyaya koymadan önce bilebildik yahut?

Yine de bütün insanları, evi olan bu şanslı insanların hepsini aynı potada erittiği için bilakis şükranlarımızı bile sunuyor olmamamız gerekebilir bu virüse. Düşünsenize, artık çığır açan o inovasyoncu da evinde oturuyor, yanında bir sürü kızla teknelerde zaman geçiren sakallı abi de, sen de. O ünlü estetik harikası güzel de evinde saçmalıyor, dünyaca ünlü futbolcu da, sen de. Yani paranın olmasının yahut olmamasının karnın doyduğu sürece bir farkı yok. Gezip tozmanın yalnızca Google Earth’e indirgendiği, şehirlerarası araba yolculuğunun ancak ve ancak çok şanslı isen VR’a dönüştüğü bir dünyada kalakaldın. Herkes aynı. Herkes. Yaşayan herkes aynı sorunlarla boğuşuyor ve aynı haberleri okuyor ve kendi ve ailesi ve sevdicekleri adına aynı kaygıları taşıyor. Ve bu durumda da kaygılanacak bir şey de ortada kalmıyor. Çünkü kaygı yok. Teslimiyet var. Bu, doğu tarikatlarında olduğu gibi, kadim bir teslimiyet. Sorgusuz bir teslimiyet.

Ve bu özgür olamamaya ilk başkaldıranların ekonomik anlamda görece sıkıntıda olan kesimden çıkacağını kestirmek pek de gülünç kaçmayacaktır diye düşünüyorum. Bu görece zengin kesimin getirdiği hastalığa, yine onların yüzünden oluşan bu ekonomik uçuruma bu çoğunluğu oluşturan kesim kesinlikle karşı gelecektir. Zenginler, bu virüs BUNLAR YÜZÜNDEN bitmez diye kendilerini, içlerini yerken; onlar düğünlerini yapmaya, mangallarını yakmaya, hayatlarını yaşamaya, ibadet yerlerinin açılması için olaylar çıkarmaya hatta ve hatta işlerine gidip gelmeye kim ne derse desin devam edecektir. Çünkü güç artık onlardadır. Belki, tekrar söylüyorum, bu virüse ilk bağışıklık kazanacak olanlar da onlar olabilir. Hatta onlar ki, dilerse gidip birinin evini bile kundaklayabilir. Çünkü kimse yoktur etrafta. Engel yoktur. Olunamayacaktır varsa da. Zaten ölecektir. Zaten zengin olamayacaktır. Zaten hiçbir şekilde hayatı bir anlam ifade etmeyecektir. Zaten fotoğraflarla paylaşsa da imrenilecek bir hayatı yoktur. Nihayet imreneceği kimse de yoktur ama. Zenginler ölmesin diye kendisinin dışarıda olmamasının bir anlamı yoktur. Ne kadar beklerse o kadar zarar edecektir. Ne kadar beklerse o kadar ölecektir. Ve böylesi bir dünyada bir anlamı yoktur. Böylesi bir dünyanın anlamı yoktur. Nihayet anlamıştır.

*

İşte böylesi bir gezegende yapılacak en güzel şey şans ayağınıza dek gelmişken arınmaktır. Her şeyden. Mümkün olan bütün isteklerden.

, , , ,

5 responses to “Korona Günlerinde Yazarlık”

  1. Denize Bakan Ev Avatar

    Bu yorum yazar tarafından silindi.

  2. Denize Bakan Ev Avatar

    Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

  3. buster Avatar

    Bu yorum yazar tarafından silindi.

  4. Leia Avatar

    Sabah 4’te yayınlanmış… Belli, sakin. Bu yazıyı diğerlerinden başka sevdim. (Neden mi?) Çünkü delirmişken hiç de umurunda değilmişçesine kendine yalancılık yaptığın halinden eser yok. Koyvermişlik değil yani, kabulleniş sanırım. Tertemiz, pürüzsüz bir kabulleniş olmuş. İdrak anlarından biri. Hayırlı olsun. 🙂

  5. buster Avatar

    Hahahah yalnız bence tahminlerim çok güzel, yalnız fakirin fakir kalacağını bilemedim. Amerika'da olaylar filan da çıktı, çeneye maske takıyoruz ve takacağız bir süre daha, bence ileri görüşlülükte iyiyim iyi =P

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »