Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Geçmiş Zaman Olur Ki #1

Neredeyse 14 sene olacak bu blogu kuralı. Şaka değil, şimdiye düzenli yazsaydım belki de site filan sahibiydim, olmadı çok tıklananlardan birinde yazardım. Bilmiyorum böyle bir amacım oldu mu hiç… Bir yandan olsun isterken beri yandan da istediğim gibi yazamayacağım için büyüme fikri korkutmuştur beni hep. Belki başka yerde, o gezi yazılarındaki gibi, olabilirdi, ama bir sürü değişik insanın ağzıma bakması ve bir şeyler “üretmek zorunda kalmak” korkuturdu beni. Aman canım, hiç olmadı şimdiye YouTube şovları filan yapıyorduk fenoş blogger kardeşlerimle =P

Bu 14 yıl için çocukluğum dersek, çok garip geçti ve hâlâ da geçiyor. Eski aşklarımdan biri çizgi film karakterim diye severdi beni. Bu “çizgi film karakteri” olma meselesi de aslında sanırım tipimden bağımsız (tipim de saçlarım uzun ve dağınıkken biraz anime karakterine benziyor hakikaten) öfke patlamalarıma, kahkaha bombalarıma, mutluyken aşırı mutluluklarıma ve mutsuzken yarın yokmuşçasına küsmelerime yani aslında ortada herhangi bir duygu durumu belirtecek bir şey olduğunda sereserpe yaşamama ithafendi diye düşünüyorum. (Umarım herkese aynı şeyi demiyordur, onca laf ettik şimdi, olur mu olur, neyse.)

İşte bu 14 senelik büyüyememeyi, startup kalmayı (=P) ve çizgi film karakterliğini masaya yatırmak istedim. Bakalım ne kadar değişmişim, ya da değişmemişim gibi bir oyun aslında bu.

Şu zamana kadar sildiklerimi çıkarırsak 233 yazı yayımlanmış görülüyor. (Taslaklarla beraber 260 yazı varmış he bende bu arada, 27 beleş yazı =P). Alıntı o bu dolu olduğu için hadi yazı sayısını 200’e düşürdük diyelim. Bu yazılarda 100 tane fikrimin değiştiği şey olsa bu da 100 post eder. Yani 3 günde bir blogu kontrol edebilirsiniz sevgili okurlar =P

Bu dediğime inanmıyorsunuz biliyorum ama ben yüzleşmeyi ve yüzleşmeleri çok severim. Jung da demiş ya hani, Eğer birey kendi gölgesiyle hesaplaşmayı öğrenirse, dünya için gerçek bir şey yapmış olur. Günümüzün devasa, çözülmemiş toplumsal sorunlarının hiç olmazsa minicik bir parçasını sırtlanmayı başarmıştır,” diye, yüzleşme olmadı hesaplaşma da diyebiliriz pekâlâ bu duruma. Ama ben kendime yaraşır bir şekilde “oyun” demeyi makul buldum. (Bununla da ilgili yazacağım.) Hem ne demiş Tanpınar, “İhsan, kendisinin gölgesiydi.” Martin buster’ın, ikisi de benim…

Zaten sanıyorum bahsettiklerim kısa olacak. Kısa kısalar gibi, ama yalnızca bir kısa’dan oluşacak. O dönemde eğer varsa gelen yorumlar ve yorumları yazan kişilerden de -eğer iletişime geçmişsek bir dönem- bahsedeceğim. İnsan gerçekten değişir mi yoksa değişmez mi değişirse neler değişir gibi şeylere de bakmış olacağız hem.

Başlık mı… Ner’den aklıma geldi çok kestiremiyorum. Böyle bir blog mu vardı, okuduğum blog’lardan birinde böyle bir seri vardı da ben de nasipleneyim mi istedim emin değilim. İnanmak istediğim Haldun Taner’in öyküsünden ötürü aklımda kalmış olduğu. Başlayalım.

2009 yılına dair elimde 4 post kalmış. Biri giriş, ötekiler de alıntı olduğu için mecburen kuruluş yılına da ayıp olmaması icabı ile şu yazıdan başlayacağım.

*Anlatıya dair hiçbir şey hatırlamıyorum ki bu çok nadir olan bir şeydir. Genelde (hiç) zorlama ile yazmadığımdan artık bir şeyler beni yazmaya ve yaratmaya zorlar. O an da spesifiktir aslında, ama bunu anımsıyamıyorum.

*Kış saati uygulaması o zamanlar yok muydu emin değilim ama götüm donarak ve geceden kalma sabaha kalkıyormuşum. Burada içki içtiğimden (genelde de akşam değil gece içtiğim için) “geceden kalma”lık deyip kendimce oyun yapmış da olabilirim.

*Bukowski’nin alter-egosu Chinaski ile o zamana dek okuduğum ve abartırsak kişinin okuyup etkilenmeme ihtimali olmayan Dorian Gray’in Portresi’ndeki Henry Wotton’dan bahsetmişim. Aklımda Chinaski’yi kahraman, Wotton’ı ise kahraman arayan biri mi bellemişim bilemiyorum, sondaki çiizilik olmasa fena yazı değilmiş.

*Değişmeyen: Arada sırada da olsa yazılarda kendimden bahsetmeyi seviyorum, bu yazı tastamam benim yaşadıklarımı ifade etse de şu kısım hiç değişmemiş: “hep bir şeyleri unutarak evden çıkmaktan sıkılıyorsun…”

*Korkutan: “Bir gün bir karar vermekten, öteki gün onu bozmaktan yoruluyorsun…” Umarım yine tekrarlanmaz, beylik beylik konuştuk başta, vallahi kendimi ilk ben topa tutarım kimselere bırakmam.

*Hatırlanan: Gördüğünüz fotoğraf, benim internette ilk âşık olduğum fotoğraf olabilir. Nasıl bulduğuma dair bir fikrim yok, epey de kaliteli, bir yerlerden gelmiş o beni bulmuş. Sonrası ise Sam Abbel abimizin yalnızlıkları, sessizlikleri anlatan fotoğraflarının beni en az 14 yıl boyunca kendimden geçirmesi… Şurada da ufak bi’ söyleşisi mevcut. Sanki benim “beklemek” ile olan ilişkimi anlatır sanatın aslında beklemek işi oluşunu söylediğinde. Babasını, ona anlattıklarını, o karanlığı, sorulamayanları anca yüzünü görmezken, yani aslında işinin tam tersi ortamda soruşları öyle üzer öyle hüzünlendirir ki insanı tadına doyulmaz. Uzun yol metaforu da cabası. Kendisine uzun ömürler diliyoruz blog ailesi olarak krkrkrk.

*Son olarak defter’den bahsetmek lazım. O zamanlar birkaç ay sonra yorum atmak bile “geç” kabul ediliyormuş, ben karavan alacakmışım buralardan kaçıp gidecekmişim. Nasıl da bebek benim canım ya… Defter benim ilk “iyi” okurlarımdan biridir, olmadık yerlerden çıkar, blogu karıştırır, güzel yazılar ve güzel hatıralar bırakır giderdi. Bir dönem birbirimizden haberimiz olsa da şu anda ne yaptığını hiç bilmiyorum, yazıyor mu hâlâ defterine gizli gizli mutlu mu vs. hiç haberim yok. Buraları okuyorsan, umarım iyisindir, her nerede isen huzurlusundur defterciğim. Beni ta o zamanlar ciddiye alman 13 yıl sonra bile çok mutlu etti. Sağ olasın.

*Son.

, , , ,

2 responses to “Geçmiş Zaman Olur Ki #1”

  1. drifter Avatar

    the word you are looking for is ;
    'helalleşme' 😀
    gölgenle yani.
    ayrıca pek moda şimdilerde kullan bunu.

    Bir de, Sam Abbel abimizin babasıyla karanlık oda muhabbeti çok muhteşem değil mi?

  2. buster Avatar

    Hahahsdfs SEO'dan patlar yürürüz hem he, tüh önceden diyeydin =((( Zaten helalleşme bile olamayacak sanırım bir süre ya, o konu hakkında yeniden yazma gibi çünkü maşallah boş içerik uzmanlığı da yapmışız en başlarda krkrk.

    Çok güzel orası, beni aşırı üzdü ve böyle coşkunlaştırdı, coş etti.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »