Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

Neden Platonik Aşka İhtiyaç Duyarız? (Hatta neden mutlaka platonik aşkımız olmalıdır?)

3 farklı yazıya başladım, sildim yırttım. Biri 11, hatta neredeyse 12 senelik blog yazarlığım süresince, en çok okuduğum yazarlara dairdi, kronolojik. Boşverdim. İngilizce yazmaya başladığımı ise sonra yazarım dedim, öteledim. (Oysa bitmişti neredeyse.) Bugünki, ü değil, konumuz neden bir platonik aşka ihtiyacımız olduğu üzeredir. Bunu açıklayabilmemiz için de evvela Platon’un neden dilimize Eflatun diye çevirildiği ile ilgilenmemiz lazım gelir. Malumunuz, Arapçada p sesi yoktur, bilimin, yönetcinin rengi bu yüzden Eflatun, yani mora çalan kızılımsızdır. Doğada çok nadir görüldüğünden eskiden beri büyülü, kutsal görülmüştür. (Bu rengi de eğer şu anda güzel buluyorsak çeşitli kraliçeler sebebiyle olduğunu belirtmek lazım düşer.) Platonik demek, karşılıksız yahut imkânsız aşk anlamlarına gelmemektedir. Söz konusu durum öyle bir hâldir ki olamayacak kadar ideal bir kişiyi/durumu savunur. Bu da elbette, doğası gereği özneye göre değişkenlik gösterebilmektedir. Pekiyi, bu lavuk, durduk yere neden bunun olması gerektiğini savunmaktadır?

Bunu açıklamak için önce çok geriye gitmemiz lazımdır. Apollon yani bizim bildiğimiz ismi ile Apollo denen tengriye dek gitmek demek istiyorum. Malumunuz kendisi ilk üzgün kaslıdır. Yaylı, fizikli, baklavalı, sarışın, uzun boylu bu müzik, sanat, ilham tanrısı yalnız, yapayalnızdır. Kaderi budur. Tavatüre göre Piton’u (Python) tuzla buz eden Apollon hazretlerine, al-bu yay senindir, artık seninle özdeşleşmiştir, denmiştir. Günlerden bir gün kasıla kasıla yürürken bizim yakışıklı, kendi yayı ile oynayan bir başka okçu, Afrodit’in oğlu Eros’u görmüş, Bızdık demiş, bak bununla herkes oynayamaz, akıllı ol çocuğum, ver bakayım abine… (Ki bazı rivayetlere göre de Eros hepsinden büyüktür, küçük “cupid” gibi çizilmesine karşın ya, neyse.) Eros bunu takmamış tabii ki önce, ama bakmış ki aşırı yakışıklı, hemen her şeye sahip sanatçı ruhlu bu kâhine ben bir oyun edeyim demiş. (O çoğu çizgi filmde gördüğümüz hınzırlığı da belki buradan gelmektedir, bilemiyoruz.) Ulen, demiş, seninkiler boş, şimdi sen izle olacakları yawru, benim şurada gördüğün oklar var ya, sadece size özel olacak. Apollon neden “siz” dediğini anlamamış, saygıda kusur etmedi küçüğüm diye düşünmüş. O da biliyor maharetlerimi… Biraz Şaban gibiymiş de anlayacağınız Apollon. Bizim aşk tanrısı altın uçlu oku ile kaslıyı şakkadanak vurmuş. Onca kasın içinde hissedememiş kalbinden vurulduğunu elbette tengrimiz, Leylâ gibi takılmaya devam etmiş. Hop, o da ne, Defne mi o? Defne… Defneeeeğğğğğğğ. O anda âşık etmiş Defne’ye Eros. Durmamış, durur mu, Eros bu, Defne’yi de (bu defne çok güzel isim yahu, Dafni ya da Daphne diyorlar, ama Defne ne kadar güzel ve bizden, hıh) kör uçlu ok ile vurmuş. Kör uçlu… Bu fenaymış işte, âşık olana âşık olmamayı başlatan o hepimizi bozan ok… Kalpleri ebediyete dek kapatan, tiksinti ile kaplatan ok… O andan sonra sizin anlayacağınız Apollon kovalıyor, Defne kaçıyor, Apollon deli-divane, Defne yeter ulan allahın narsisti bırak peşimi derdinde… Günlerden bir gün kıstırıyor bu Behlül bizim kızı, Gaia, Gaia diyor Defne, (Dünya, dünya ya da toprak toprak diyor yani) yardım et bana, nefret ediyorum bu kendini beğenmiş itten… Gaia da kadın, feministlik o zamanlar da mevcut, hop diyor bakalım Apollon efendi, bu dünya ne sana ne de bana… Bizim Defneyi tutmuş, ağacına çevirmiş Toprak Ana. Apollon’un iki gözü iki çeşme… Almış yapraklarını defnenin, kafasına taç yapmış. Benim olmasan da yaprakların artık benimle, ve sana and olsun ki Defne, bütün ama bütün insanlık senin yapraklarından taç yapacak, sen sonsuza dek yaşayacaksın, ve tek sevdiğim olacaksın. Ağacım olacaksın, tacım da tahtım da senden olacak, ve benden sonraki herkesin, bütün tanrılar ve kraliçelerin, kralların da sembolü olacaksın… Seni o kadar sevecekler ki, Sezen Aksu’nun şarkısında dediğinin tersine güllerin, ehem, yani yaprakların hiç mi hiç solmayacak.

Bu korkunç hikâyeden çıkarılacak şeyler de az değil hani. Neden güzel/yakışıklı/kültürlü/harika insanların hep yalnız kalmasından tutun da seni istemeyeni ne kadar istersen iste boştura dek birçok anlam yüklü.

Apollon yazan çizen, bir şeyler üreten herkes için çok mühim bir tanrıdır. Yine de iyi olmuş diyorum, halamın da deyimi ile, neden mi? Şundan… Gerçekleşen bir hayal ancak hayal kırıklığıdır, bizim Meri’nin bana deyişi ile biçimli söyleyişlerden oluşan biri ile olmak hayal kırıklığıdır. (Ya da böyle bir şey, şimdi tam söylemek istemiyorum ne dediğini.) Defne tabii ki Apollon’un dengi değildir, güzel desen öyle ahım şahım bir özelliği, biçimi, tipi yoktur, ama aşk zaten böyledir. Hatta tam da budur. Estetik ameliyatlarla, toplumsal düzen normuna uyan kıç şekilleri yahut meme büyüklüğü ile hiç mi hiç ilgisi yoktur. Çıkar bir Defne, bir de bakmışsınız farkında olmaksızın çoktan salağa dönmüşsünüz. Bunu ner’den mi biliyorum, elbette kendi Defnemden. Ben ona Gretchen diyorum. Bir sonraki İngilizce yazımda da kendisinden bahsedeceğim. Grethcen’a dair an itibarı ile bildiklerim çok kısıtlı. Evli olabilir, çocuklu, mutlu, zengin, belki başka bir ülkede, belki başka bir işte veya şehirde… Ama Gretchen’ın benim için Simply Beautiful’u kayıt ettiği esnada giydiği hırka şu anda üzerimde, bu satırları yazarken gençliğindeki sesi yanımda, haberi yok sözleri kulağımda dilimde, nereye gidersem gideyim çiziktirdikleri cebimde…

Gretchen… Hayal olmadan evvel düşündüğümde, her ama her şekli ile gördüğüm, ölene dek yanımda kalacak biricik hayaletim… Klinik-depresif Gretchen, Dinci Gretchen, Tikli Gretchen, Torbacı Gretchen, Alkolik Gretchen, Dürüst Gretchen, Utan-geç Gretchen, Şarkıcı Gretchen, Ressam Gretchen, Mimar Gretchen, Aşçı Gretchen, Balıkçı Gretchen, Nemfomanik Gretchen, Okur Gretchen, Yalancı Gretchen, Yazar Gretchen, Meraklı Gretchen, Gerçekçi Gretchen, Huzuru tercih eden Gretchen… Ve burada daha fazlasını yazmayacağım kadar çok feyze sahip Gretchen… Pekiyi, böylesine bir Gretchen’a sahip olmak neden önemlidir? Evvela, artık hayal olması kendisini ideal olmaya bir o kadar yaklaştırır. Bir zamanlar dokunduğu her şeyi güzelleştirdiği gibi. Sonra…

Hayır, hayır… Yanlış anlamayın bunun tümüyle delilik olduğunun farkındayım, söylemeye çalıştığım, insanın o sanity’den çıkıp insanity hâline geçmeme sebebinin platonik bir aşka sahip olmaktan geçtiği. Tıpkı tanrı inancına sahip insanların aslında tümüyle korkmaması gibi, tümüyle üzülmemesi, tümüyle sevinmemesi, sevmemesi, darılmaması gibi. Çünkü öleceksin ama ölmeyeceksin. İdeal’in burası değil, başka bir şey, gizil bir şey, görmesen de seninle, hayaletin gibi. Bulmaya çabalaman saçma. Lacan’ın da dediği gibi o olmadığın yerde, sen de öyle. Düşündüğün yerde değil, hiçbir zaman olamayacağımız yerde. O yüzden üzülmen gereksiz. Bu kız seni sevmedi mi, zaten hiçbir zaman Gretchen gibi sevemezdi, sen de onu hiçbir zaman Gretchen kadar sevmedin. Beriki seni terk mi etti, seni Gretchen da terk etti, ona rağmen yaşadın, buna da alışırsın. Asla mutlu olamayacak mısın, bir zamanlar Gretchen ile mutlu idin, hatırla, sadece hatırla. Gözlerini kapa. Hatırla. Her şey biraz sepya. Hatırla. Gözlerini hafifçe açtığında Eros’u, o durakta göreceksin, sen şebeklik peşinde idin göremedin, o da biraz heyecanlı idi. Apollon sen olacaksın. Ama üzülme. Yazacaksın. Yazacaksın. Üzüleceksin. Herkeste onu arayacaksın. Bu ötekiler için kötü olacak, bileceksin, ama sen zaten kötü birisin. Artık buna da alışacaksın. Ve herkeste onu aradığında bulduğun parçalara sevineceksin. Evineceksin. Vineceksin. İneceksin. Neceksin. Eceksin. Ceksin. Eksin. Ksin. Sin. İn. N.

, , , ,

2 responses to “Neden Platonik Aşka İhtiyaç Duyarız? (Hatta neden mutlaka platonik aşkımız olmalıdır?)”

  1. Elisabeth Vogler Avatar

    baştan sona, özellikle üslup sayesinde, çok keyif alarak okudum, keşke daha sık yayın gelse..

  2. Martin Avatar
    Martin

    Yaaa… Ben en son yorum yazdığınızda dalga geçiyorsunuz sanmıştım, dedim milletin maskarası oldum ama şu anda çok mutlu ettiniz, sağ olasınız. Ben de bazen yazma işi için keşke diyorum kendi kendime, keşke daha sık yazabilsem. Ama belki de bazen yazacak bir "şey" olmuyor demek.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »