Ama…

Birinin bu öyküyü uydurmuş ya da bulmuş olma ihtimali var. Ama… buna rağmen gerçektir.

T2’yi neden sevdim?

Ben Trainspotting ile ilgili bir yazı yazmıştım, hatta o mor ayakkabılardan istemiştim sizden, hatta sanırım Evren ve Mathilda buluruz yahu demişti tam hatırlamıyorum, ve elbette Perfect Day ile bitirmiştim yazıyı çünkü o zamanlar müzik ile bitirmek gibi bir takıntım vardı. Şimdi o yazının linkini veremeyeceğim, aslında verecektim ama bulamadım, ve gene aslında çok da aramadım. Ama şöyle ki, hâlâ o mor ayakkabıları arıyorum, benzerini bulduysam da aynısı değil; bulan olursa haber etsin.

Şimdi neden sevdim bilmiyorum, sanırım en önemlisi “Choose Life” kısmıydı, orada arkadaşımı dürtmekten “hah şimdi geliyor” diye, belki de onun da benim aldığım hazzı almasını beklerken, yine onda gereksiz bir hayal kırıklığı yaratmış yahut filme konsantre olamamasını sağlamış olabilirim. Bunu neden yapıyorum bilemiyorum, bir şey beni heyecanlandırınca elime-ayağıma sahip çıkmamıyorum, insanları öpmek, sıkmak, dövmek, sevmek, çıldırmak istiyorum, aslında sadece istemiyorum, bunu yapıyorum da.

Ama her şeyden önemlisi ilk filmin bende yeri çok ayrı. Şöyle ki, ben bu filmi teyzemde, uyuyor numarası yaparken gözümü kırpmadan izlediğim, hayatım boyunca ne tür uyuşturucu kullanırsam kullanayım asla bir iğneyi damarıma basamayacak olmamamla açıklayabilirim. Tuvalete girme sahnesini, koşturmayı, gay gibi giyinmeyi, kızın liseli çıkması ile açıklayabilirim. Benim için çocukluktu Trainspotting. 37 ekran TV karşısında, korsan CD’lerle, uyuma numaralarıyla, çişimi iki saat boyunca tutarak izlediğim, film biter bitmez tuvalete koşturduğum, ve teyzemin buna anlam veremediği, verdiyse de çaktırmadığı, o soğuk ve küf kokmuş evde neden ebeveynlerimle geçirmediğimi anlayamadığım (sonraları anladım), geçmiş-gitmiş bir çocukluk her şeyden önce. Bir önceki gün gene uyuyor numarası yaparken izlediğim iğrenç Anaconda filminin intikamı, kötülükte bulunan güzel şey.

Eğer o zamanlar 20’lerimde olsaydım ve şimdilerde 40’larımda, yani başroldekilerle aynı yaşlarda, sanırım daha da etkilenirdim, beni geçip giden zamandan daha çok etkileyen bir şey sanırım yok, ve olamayacak da. Ve hâlâ diyorum ki sanat, gerçek bellediğimiz şeylerden daha gerçek. Bir sonraki yazıda bu gerçekçilikle, daha doğrusu bana denen gerçekçiliğe karşı benim neler yaptıklarımla ilgili bir şeyler karalamaya çalışacağım. O zamana dek, hoşça kalın.

“Ben diyebilirim ki meselaaa:


Özel tasarım iç çamaşırı seç, ölmüş bir ilişkiye biraz hayat katmak adına beyhude bir çaba.


El çantalarını seç. Yüksek topuklu ayakkabılar seç, kaşmir ve ipek kendini mutlu gibi hissetmek için. 


Kendini camdan atan bir kadın tarafından Çin’de üretilmiş bir Iphone seç. Ve Güney Asya’da bir mağazdan alınmış ceketinin cebinden çıkarma. 


Facebook’u, Twitter’ı, Snapchat’i, Instagram’ı seç ve tanımadığın insanlara kin kusacak binbir türlü başka yol seç. Profilini güncellemeyi seç. Kahvaltı ettiğini dünyaya duyur ve birinin, bir yerlerde bunu umursadığını umut et. 


Eski sevgililerini aramayı seç. Onlar kadar kötü görünmediğine çaresizce inanmak için. 


Her şeyini bloglardan paylaşmayı seç, ilk otuzbirinden son nefesine kadar. İnsan ilişkisinin indirgendiği nokta dijital bir veriden fazlası değil. 


Estetik ameliyat olan ünlüler hakkında bilmediğin on şey seç. 


Kürtaj için bağırmayı seç. Tecavüz şakalarını, kadınlara laf atmayı, eski sevgilini ifşa etmeyi seç ve bitmek tükenmek bilmeyen depresif kadın düşmanlığını. 


11 Eylül’ün hiç yaşanmadığını ve yaşandıysa da sorumluların Yahudiler olduğunu seç. 


Ne zaman biteceği belli olmayan mesaileri ve işe gitmek için iki saat yol gitmeyi seç ve çocukların için de aynısını ama daha kötüsünü seç, kendi kendine belki onların başına gelmediği için telkin et. 


Sonra arkana yaslan ve acıyı, sikko bir mutfakta üretilen adı bilinmeyen bir uyuşturucudan bilinmeyen dozlarda alarak dindir. 


Tutulmayan sözü seç ve keşke başka türlü hareket etseydim de. 


Kendi hatalarından asla ders çıkarmamayı seç. 


Tarihin tekerrür edişini izlemeyi seç. 


Her zaman hayalini kurduğun şeye ulaşmak yerine, ulaşabileceğin şeylere ulaşmaya kendini yavaştan alıştırmayı seç. Aza kanaat et ve mutluymuş gibi yap. 


Hayal kırıklığını seç ve sevdiklerini kaybetmeyi seç. Onlar hayattan ayrılırlarken senin bir parçan da onlarla birlikte ölür, ta ki bir gün parça parça hepsinin öldüğü güne kadar ve senden ölü ya da diri denebilecek tek bir parça kalmayacak. 


Geleceğini seç Veronika. 


Hayatı seç.”

 

, , ,

2 responses to “T2’yi neden sevdim?”

  1. WebKenti Avatar

    Sadece geçmişe saygı tadında güzel.

  2. buster Avatar

    Evet, elbette ki o da var, ama benim için sadece o değil =)

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Translate »